11 Mayıs 2024 Cumartesi

UYGURLAR-2

     Alp Bilge Kağan döneminde Çin sarayından bir prensesle evlenip gücünü artırmak isteyen kağanın isteği Çin sarayınca sürekli reddedildi. Çin’de Konfiçyüstçülerin Manilere olan saldırılarıyla iki ülke arasındaki gerilim arttı 821 yılında bu gerilim neticesinde Çin sarayı Kağanın prensesle evlenmesine müsaade etse de Kağan öldü. Alp Bilge Kağanın en büyük özelliği Karabalgasun yazıtını diktirmesidir. Bu yazıt sayesinde Alp Bilge Kağan hakkındaki bilgiler doğrudan bir Türk kaynağı tarafından elde edilmiştir.

    Uygurlar 821’den sonra gerilemeye başladılar. Kuzeyde Kırgızlar’la tekrar savaş çıktı. Ülkede Çin sarayının entrikaları kağanlık ailesinin gücünü zayıflattı. 840 yılındaki Kırgız saldırısı kağanlığın sonunu getirdi. Bunda savaşçı ruhunu gevşeten Maniheizm’in rolü büyüktür. Yenisey kıyılarında kuvvetli bir devlet kuran Kırgızlar Uygurlar’ı yenilgiye uğratınca baskından kurtulabilen Uygurlar çeşitli bölgelere dağıldılar. On beş Uygur kabilesi batıya Karluklar’a gitti. Diğer bir grup Çin’in kuzeyindeki Kansu vilâyetine göç etti ve Kanchou şehrinde yeni bir Uygur Devleti kurdu; bunlar daha sonra Sarı Uygurlar adıyla anıldı. On üç kabileden ibaret başka bir grup Çin’in güney sınırlarına kadar indi. Diğer kabileler Doğu Türkistan’a göç edip Turfan, Kuça, Karaşar şehirlerine ve civarına yerleştiler. Uygurlar’ın en büyük topluluğu olan bu son gruplar kaynaklarda Dokuz Oğuzlar diye geçer. Küçük bir grup da doğuda Hsiwei’ler’e sığındı. Bir bölümü Kırgızlar tarafından yok edildi, bir kısmı da Beşbalık şehri yöresine yerleştirildi. Bunlar sonradan Beşbalık Uygurları adıyla tarihe geçen Uygurlar’ın atalarıdır. Ayrıca Kitan ve Kay kabilelerinin başında da Uygur reisleri vardı. Hıtay Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan bu Uygurlar kağanlığın yıkılışı ile nüfuzlarını kaybettiler. Uygur göçleri sonunda boş kalan topraklara zamanla Moğol kabileleri yerleşti, böylece Orta Asya’da Moğol hâkimiyeti başlamış oldu.

Dağılmış Uygurlar

    840 yılında çevreye dağılan Uygur boylarından batıya giderek Beşbalık, Turfan, Hoço, Kâşgar taraflarında yerleşenler Turfan Uygurları diye geçer. Tibet’ten endişelenen Çin Turfan Uygur Devleti’ni tanıdı ve kendileriyle dost geçinen bu devletin genişlemesine pek karışmadı. Turfan Uygur Devleti, Orta Asya’nın ticaret yolları üzerinde ekonomik bakımdan güçlendi. 911’de bağımsız hale gelen Uygur Devleti güneyde Tibet, Batı Türkistan’da Karluk bölgesiyle sınırlıydı. Devlet sanat, edebiyat ve ticaret alanlarında çok ilerledi

    Turfan Uygur Devleti 1209’da Cengiz Han’a bağlanıp 1368 yılına kadar Moğol idaresinde varlığını sürdürdü. Çağatay Hükümdarı Tarmaşirin’in İslâmiyet’i kabul ederek (1326) Alâeddin adını almasının ardından Uygur ülkesinde İslâmiyet yayılmaya başladı. Uygurlar’ın yaşadığı Doğu Türkistan Timur’un ölümünden sonra küçük hânedanlar idaresinde parçalanmış durumdaydı. 1678-1758 yılları arasında Cungarlar Doğu Türkistan’a hâkim olsa da Tunguz soyundan Mancular Cungarlar’a son verdi. 1865’te Yâkub Bey Çinliler’e karşı ayaklandı, Doğu Türkistan’da bağımsız bir devlet kurdu. 1877’de bir suikast sonucu ölünce Uygurlar yeniden Çin idaresine girdiler. 1917 Rus İhtilâli sırasında milliyetçilik akımı etkili oldu ve Uygurlar, Doğu Türkistan Türkleri’ne verilen Tarancı (tarımcı-ekinci) adının yerine Uygur’u kullandılar. Çin idaresinde 1933’ten sonra Doğu Türkistan’da karışıklıklar çıktı ve Sovyet ordusu Doğu Türkistan’a girdi. 1950’de Doğu Türkistan’ın Çin’e bağlandığı Ruslar’ca da kabul edildi. 1955’te Uygur Özerk Bölgesi kuruldu. Bugün Uygurlar’ın çoğunluğu bu bölgede yaşamaktadır ve 20 milyona yaklaşan bir nüfusa sahiptir. 

Sincan-Uygur Özerk Bölgesi

    Uygurlar yüksek kültür düzeyine ulaşan Türk topluluklarının başında yer alır. Uygur kağanlığı sırasında dikilmiş Türkçe runik yazılı Şine-Usu (Moyençor Kağan adına 759’da), Taryat ve Karabalasagun (826) yazıtları Uygur kültürünün önemli örnekleridir. Turfan’da bulunan Uygurca eserler günümüze ulaşmıştır. Uygur edebiyatının en parlak devri 840’tan sonra Uygurlar’ın Turfan ve Kansu’ya yerleşmesiyle başlamıştır. Uygurlar çeşitli alfabeler kullanarak Maniheizm, Hıristiyanlık ve Budizm çerçevesinde zengin bir edebiyat birikimine sahip olmuşlar, bu eserleri Uygur alfabesi denilen ve geç dönem Soğd alfabesinin küçük çaplı değişimiyle oluşan yazıyla meydana getirmişlerdir. Asıl Uygur yazısının VII. yüzyılda geliştiği tahmin edilen işlek bir Soğd el yazısına dayandığı belirtilir. Kâşgarlı Mahmud bu yazıyı “Türk yazısı” olarak adlandırır. Uygur yazısı Çağataylılar arasında yayılmış ve Moğol yazısı diye bilinmiştir. Bu yazı XV. yüzyılda Osmanlı sarayında diğer Türk devletleriyle yazışmalarda kullanılmıştır. Uygur sanatının çok gelişmiş örnekleri de zamanımıza ulaşmıştır.

    Türk boyları arasında tarım toplumunun ilk örnekleri bu dönemde görülür. Tarım yapabilmek için şehirler kurulmuştur. Göçer hayatın izin vermediği kültür birikimi sağlanmıştır. Günümüz Türk devletlerine varan birçok özellik ilk olarak Uygurlarda görülür.  Türklerin ata dini olan Tengricilik ile Budizm, Maniheizm, Nesturi Hristiyanlık bir arada ve problemsiz şekilde yaşamaktaydı. Uygurlar diğer kültürler altında ezilmemek için dünyada pek kabul görmeyen Mani Dinini tercih etmiştir. Mani dini yine Bögü Kağan zamanında resmî din hâline gelmiştir. Sonunda budist yoğunluklu, diğer dinlerin de rahat yaşandığı bir devlet ortaya çıkmıştır. İlk hukuk, sivil örgütlenme, vergi, spor, müzik terimler bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bozkır hayatının anarşik yapısına karşılık Uygurlarda hoşgörü ve refah içinde yaşanıyordu. Bu özellikler o dönemden kalan binlerce hukuk, sivil ve devlet yazmalarında görülebilir.

    İlerleyen dönemlerde Kansu'da yaşayan Uygurlar Buda dinine geçtiler. Uygurlar ilk zamanlar Göktürk alfabesini kullanmış daha sonra ise Uygur alfabesini geliştirmişlerdir. Moğol devlet teşkilatında görev alan Uygur asıllı insanların etkisiyle Uygur harfleri Moğol ve Mançurların da yazısı hâline geldi. Uygur yazısı Sultan Fatih zamanında da İstanbul'daki sarayda öğretilmiştir. Fatih'in "Otlukbeli Fetihnamesi" Uygur harfleriyle ve Doğu Türkçesiyle yazılmıştır. Uygurlara ait matbaa ve kâğıt tezgâhlarının olduğu da bilinmektedir