28 Nisan 2023 Cuma

Türk Tarihine Giriş: Ön Türkler ve Oğuz Kağan


 




      Ön-Türkler: Türklük kavramının ortaya çıkışı bugün Türk olarak tanımladığımız toplumların tarih sahnesine çıkmasıyla neredeyse yaşıttır. Ön Türk olarak bahsettiğimiz Amerind halkı Milattan önce 8000 yılı civarında Aral gölü civarından Ötüken’e göç etmiştir. Çinlilerce Beyaz Irk denilen Ön Türk halkı da Tanrı dağlarından Ötükene göç ederek Amerind halkı ile birleşmişlerdir. Bu kaynaşım Bin yılın sonun da Kendine “Türk” diyen göçebe topluluğu ortaya çıkarmıştır. Yaklaşık 4 Bin yıl boyunca yaşayan bu Ön Türk toplumu Asya bozkırlarından Kafkasya ya kadar ki bölgede göç faaliyetlerinde bulunmuş, düzenli aşiret birliği sağlayarak devlet bilincinin temellerini atmışlar, ayrıca Aşiretlerin düzenini sağlamak için Töre denilen kanunlarla yaşantılarını sürdürmüşlerdir. M.Ö. 4000 yılına gelindiğinde Ön Türk toplumu Koyun, Keçi gibi göçe uygun hayvanları yetiştirmesi, kemik uçlu okları yapmaları, ilkel bozkır tipi yayı yapmaları sebebiyle bozkır yaşam tarzına adapte olup savaşçı bir toplum olmuşlardır bu sebeple düzenli teşkilatlı bir devlet kurmaları kaçınılmaz olmuştur. Tarihin karanlık sayfalarında kalan bu dönemde Ön Türklerin ya da Türklerin bir devlet kurduğuna dair delil bulunmamaktadır. Her ne kadar Sümerlerin Türk olduğu iddia edilse de Sümerlerin kesinlikle ÖN Türk ya da Türk halklarının ataları olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Çeşitli İslami kaynaklarda ve Kaşgarlı Mahmut’un yazdığına göre Hz.Nuh’un oğlu Yafes’in oğlu Türk ilk Türktür. Modern tarihçilerden Azerbaycan Türkü Abbasgulu Ağa Bakıhanov (Ölümü:1847) Gilistan-ı İrem adlı eserinde “Türk; Yafes’in oğlu ve veliahtı olup adaletli ve itaatkar bir hükümdardı. Bütün Yafes soyu onun adıyla adlanır. Babası vefat edince kendisine Türkistandan otlaklar seçmiştir.” diye bahseder. Türlerle bağlantılı olduğu düşünülen Botay Kültürü; 3700’lü yıllarda Kuzey Kazakistan’da ortaya çıkmıştır. Tarihte bilinen ilk Atı evcilleştiren Botay kültürü, büyük yerleşim yerlerinde yaşarlar, çok yönlü ticaretle meşgul olup avcılık ve balıkçılıkla da uğraşırlardı. Bu kültürün tekerleği Neolitik çağ (Cilali taş devri: M.Ö.8000-5500)’ın sonuna doğru bulduğu düşünülüyor. En önemli Ön Türk kavmi İskitlerdir. Yaşam tarzları ve etrafındaki kavimlerin bahsettiklerine göre İskitler Göçebe yaşam tarzlarıyla, At binme marifetleriyle, Yay çeken tüm Bozkır kabilelerini birleştirmeleriyle ve görünüş olarak Türklerle oldukça benzerlik göstermektedirler. İskit Göçebe İmparatorluğu farklı bir konu olduğu için ve konumuzun dağılmaması için İskitler hakkında bu kadar bilgi vermek kafidir. Hunların İskit Konfederasyonu içinde bir kavim olduğu iddia edilmektedir. Çin kaynaklarında Huing-nu olarak geçen Hunların tarih sahnesine tamda İskitlerin dağıldığı M.Ö. 3 yüzyılda ortaya çıkması bu iddiaları kuvvetlendirir daha önce de dediğim gibi Türk tarihinin geniş bir bölümü karanlık kalmış olup bunun en büyük nedeni Türklerin yazılı belgelerinin olmaması ya da henüz o dönemde yazılan belgelerin gün yüzüne çıkmamasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki Göktürkçe diye adlandırılan yazı dili ilkel bir yazı sistemi olmayıp Türkçenin tüm kullanımlarını uyumlu olması bu yazı sisteminin yüzlerce hatta binlerce yıllık bir geçmişi olabileceği izlemini bize verir. Modern tarih yazımında Türk tarihi Hunlarla başlatılır, Teoman ya da Duman kağan Hunların bilinen ilk hükümdarıdır, Duman kağandan önceki Hun liderleri (büyük ihtimalle) İskit Konfederasyonunun bir parçası olarak bölge de varlıklarını koruyorlardı. Duman kağanın oğlu Mete (Mao-tun) Bölgedeki tüm yay çeken bozkır kabilelerini toparlayarak dünya tarihinde iz bırakan önemli bir kişiliktir, Mete han ile Oğuz Kağan’ın aynı kişi olduğu savı genel olarak kabul görmüş olsa da Oğuz Kağan’ın bambaşka zamanda yaşayan birisi olma ihtimali daha kuvvetlidir. Bu nokta da Ebulgazi Han’ın yazdığı Oğuznameye bakmakta fayda vardır.


      Oğuz Kağan: Ebulgazi Han (Ö. 1663) O dönemde Türkler arasında birçok Oğuznamelerin yazıldığını görünce kendisi de bir Oğuzname yazmıştır. Ebulgazi Han’ın Oğuznamesine göre; Nuh oğlu Yafes’in sekiz oğlu vardı: Türk, Hazar, Saklab, Rus, Menek, Çin, Kemari ve Tareh.Yafes yerine Türk’ü geçirdi, Türk de Issık göl etrafını beğendi, orada keçeden evini kurup oturdu. Türk’ün dört oğlu vardı: Tütek, Cigil, Barscar ve Emlak. Türk öleceği zaman yerini Tütek’e bıraktı; Tütek akıllı, devletli ve iyi bir hükümdardı. Acem Şahlarından Keyümers ile çağdaş idi. Bir ava çıkar, Geyik eti yerken bir parça et yere düşer onu alıp yediğinde pek bir hoşuna gider; orası Tuzlak imiş. Aşa Tuz salınmasını o çıkardı. Ondan sonra oğlu Amılca, sonra oğlu Bakuy dib Han sonra oğlu Kök Han sonra oğlu Alınca geçti. Alınca Han’ın ikizleri doğdu: Tatar ve Moğol. Babaları Türkistanı ikiye ayırıp doğusunu Tatara batısını Moğola verdi. Moğol Han’ın dört oğlu vardı: Kara-Han, Kür-Han, Kır-Han ve Or-Han. Moğol Han ölünce yerine Kara-Han geçti. Kara-Han’ın Uluğ Hatunundan yüzü ay, günden parlak bir oğlu dünya ya geldi, 3 gün anasını emmedi üç günün sonunda anasının rüyasına girip “sen iman etmedikçe ben senin sütü emmem” dedi, üç gün üst üste bu rüyayı gören Uluğ Hatun iman etti. Türk halkı Alınca Han’a kadar imanlı idi Alınca Han olunca Tanrıyı unuttular. Kara-Han zamanında sıkı kafir idiler, Baba oğlunun İman ettiğini bilse öldürürdü. O zaman oğlan bir yaşına gelince adı konurdu, Kara-Han oğlu bir yaşına gelince ulu bir toy düzenledi. Beylerinden oğluna bir ad verilmesini istediğinde beyleri cevap vermeden oğlan” Benim adım Oğuzdur dedi”. Böylece Ebulgazi Han Oğuz Kağanın soyunu Nuh- Yafes- Türk- Tütek- Amılca- Bakuy- Kök-Han -Alınca Han- Moğol Han- Kara-Han- Oğuz kağan olarak verir. Silsileye bakılacak olursa Hz. İbrahim ile Kara-Han’ın ve Oğuz Kağanın çağdaş olduğu düşüncesi baskın çıkmakla birlikte bu bize Mete Han’dan yaklaşık 1700 yıl öncesini yani M.Ö. 1900 yıllarını verir. Tevrat’ta Türklerden Ben-i Kantura oğulları olarak bahsedilmesi de bu durumu destekler. Kantura; Hz. İbrahim’in Sare ve Hacer’den başka 3. Eşi olup çeşitli kaynaklarla birlikte düşünüldüğünde Kara-Han’ın ya da Moğol Han’ın kızıdır. Hadislerde Kantura’nın Hz. İbrahim’in eşi olduğu belirtilmemiş ancak Kanturaoğullarının doğu da olduğu, bir gün gelip İslam hakimiyetini Araplardan alacağı anlatılır. Tevrat’ta anlatıldığına göre Hz. İbrahim Kantura’dan olan oğullarını çok uzak ve kurak bir yere gönderdi, Kanturaoğulları da Hz. İbrahim’e giderek kendilerini o kurak diyarlara göndermemesini istediler ancak Hz. İbrahim bu Allah’ın emridir diyerek onları gönderdi. Türk yazarlara göre bu Kanturaoğulları Orta Asya’ya gidip Hunların arasında çoğalmışlardır.

      Türklerin tarihi, bilinmezlikler içinde karanlıkta kalmış olup gün yüzüne çıkacağı vakti beklemektedir. Türkler doğu kültürlerini batıya ve batı kültürlerini doğuya taşımakta önemli bir rol üstlendikleri için özellikle Avrupa halkları Türklerden bahsetmeden kendi tarihlerini yazamazlar yazarlarsa da eksik yarım kalmış hikayelerden başka bir şey ellerinde kalmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder