4 Eylül 2023 Pazartesi

BOZKIRIN KURTLARI-2

 

               Bozkurtların esareti: İl kağan 630 yılında esir olduktan sonra Çin imparatoru onu öldürmedi, onunla beraber gelen Göktürk beylerini ve obalarını kabul ederek Aşina ailesi ve Göktürk soylularına çeşitli rütbeler vererek onları asimile edip Çin devlet teşkilatına katmak istedi. İl Kağan 634 yılında ölünce Çin İmparator’u T’ai-Tsung kendisini Gök İmparator ilan etti, Göktürklerde gizliden gizliye bağımsızlık için teşkilatlanmaya başladılar. Aşina Cieşeşuay ve Tölis Kağan Sibir Kağanın oğullarıydı İl Kağan esir düşmeden önce T’ai-Tsung a sığınmışlardı, Tölis Kağanile Çin İmparatoru kan kardeşi oldukları için iyi ağırlanmışlar, İmparator Tölis Kağana Shunchou Eyaleti askeri Valiliğine atamıştı. Tölis Kağan bu görevi sırasında 631 yılında 29 yaşında hastalıktan öldü, T’ai-Tsung çok sevdiği kan kardeşi mezarına kitabe yazdırdı. Abisinin ölümüyle daha rahat hareket etme imkanı bulan Aşina Cieşeşuay Çin ordusu içinde giderek yükselerek Fan-Chiang (yancı general) Korgeneral rütbesine terfi etti.

               Kürşad ve 40 çerisi: 13 Mayıs 639 tarinde İmparator T’ai-Tsung yazlık sarayına gitti, Aşina Cieşeşuay bunu fırsat bilerek etrafına abisinin oğlu Aşina Holoku’nun da dahil olduğu seçkin ve soylu ailelere mensup 40 kişilik birlik kurdu, baskının olacağı gün fırtına çıktığı için İmparator saraydan ayrılmadı planını iptal etmeyerek devreye sokan Aşina Cieşeşuay sarayı gizlice bastı İmparatorun yanına kadar giren Aşina Cieşeşuay İmparatordan kılıç zoruyla Göktürklerin serbestliğine dair yazılı belge aldı. İmparatorluk muhafızlarının olayın farkına varmasıyla beraber saraydan çıkmaya çalışan Aşina Cieşeşuay ve kalan 20 kadar adamı saray atlarını çalarak saraydan çıkmayı başardılar, Vey nehrini geçmeye çalışırken Aşina Cieşeşuay ve adamlarının Holoku hariç hepsi öldürüldü, Holoku affedilerek Ling-wai’a sürüldü. Bu olay Nihal atsız tarafından ortaya çıkartılarak,
Aşina Cieşeşuay a Kürşad adını vermiştir. Kürşad ve 40 çerisi olayı Göktürklerin içindeki özgürlük ateşini daha da alevdirmiştir.

Kürşad 
               İsyan sonrası dönem: İmparator ve etrafındaki danışmanları artık Göktürklerin Sarı Irmağın güneyinde bulunmalarının doğru olmadığı ancak Göktürklerin serbest başıbozuk ta bırakılmaması gerektiği düşünüldü, bunun için İl kağanın yakın adamlarından olan aynı zamanda akrabası olan Aşina Simo Göktürklerin önderi olmasına karar verdi. Aşina Simo İl Kağanla beraber esir düşmüş İmparator tarafından sadakati övülmüş bu sebeple de 630 yılında Huai-Hua Vilayet krallığına getirilmiş şimdi de Göktürklerin Kağanlığına atanmış oldu. Aşina Simo Çelebi Kağan unvanıyla Kağan ilan edildi görevi Göktürkleri Kuzeye götürüp tüm ulusun İmparatora sadakatle bağlı kalmasını sağlamaktı. 641 yılında Çelebi Kağan beraberindeki 30.000 hane halk ve 90.000 atıyla Sarı nehri geçerek eskiden Dingxiang kalesinin bulunduğu harabelere çadır kurdu. İmparatora mektup yazarak gerektiğinde seddin içine girmeye izin istedi İmparator bu teklifi kabul ederek Göktürklerin orda kalmasına izin verdi. Çelebi kağanı çok seven İmparator onu 645 Koguryo seferinde yanında olmasını istedi, Çelebi Kağan Baekam Kalesi kuşatması sırasında zehirli okla vurularak yaralandı ve Çindeki yurduna geri döndü 16 Nisan 647 tarihinde 65 yaşında öldü ve Changana gömüldü aynı mezarlığın İmparatoriçe için hazırlanmış olması İmparator için ne kadar değerli olduğunun göstergesidir. Çelebi Kağandan sonra Göktürk yurdunda Aşina Çebi Kağanlığını ilan etti, Çebi Kağan siyasi manevralarla yarı bağımsız Göktürk Kağanlığını oluşturmaya başladı bu doğrultuda Seyanto Kağanlığına saldırarak ganimetler elde etti gücünü gösterdi kısa bir süre sonra Tang hanedanı Seyantoları yenilgiye uğratarak Çebi Kağana fırsat vermedi. Bu durumda daha da kuvvetlendiği düşünen Çebi Kağan 649 yılında bağımsızlığını ilan etti ancak 650 yılında Çinlilerle yapılan bir dizi çatışmalar ve savaşlar sonucunda yenilerek tutsak edildi, Veliaht Prens Gaozong tarafından affedilerek general unvanı verildi, yönettiği Göktürk yurdu ise 3 Tang Kumandanına verilerek 24 idari bölüme ayrıldı ve böylece Türklerin birlikte hareket etmeleri önlenmiş oldu. Çebi Kağanın isyanından sonra Göktürkler isyan için kuvvet toplamak maksadıyla tamamen gizli teşkilatlanmaya giriştiler ta ki 679 yılına kadar süren bu süre zarfında içlerindeki soylu yöneticileri 3 eyalet yurdunun başına getirmeyi başardılar. Bu yöneticilerden olan Aşina Benju, Aşina Fenzi, Aşina Nişifu 679 yılında Aşina Nişifuyu Kağan ilan ederek isyan ettiler ancak, 680 yılında Tang ordusuna yenildiler Aşina Nişifu etrafındakilerin ceza almasını önlemek için adamlarına kendisini öldürme emri verdi, Aşina Benju Aşina Fenziyi Kağan ilan ederek isyana devam etseler de 681 yılında yakalanarak beraberindekilerle idam edildiler.

               Kutlu Kağanın doğuşu: İl kağanın soyundan gelen Aşina Etmiş in oğlu olan Aşina Kutluk 681 yılında akrabalarının idamıyla daha fazla beklemeyerek kardeşi Kapgan ve 16 asilzadeyle birlikte isyan etti. Çok az sayıda isyancı olması sebebiyle Çin devleti pek umursamasa da Bilge Tonyukuk un tavsiyeleri doğrultusunda isyan genişledi, Aşina Kutluk ve arkadaşları bir süre esir kalsalar da daha sonraları Balhae Krallığını kuracak olan Jo Yeong la birlikte kaçmayı başarmışlardır. 682 de giderek büyüyen isyan Kutluğun Ötüken merkezli İlteriş unvanıyla İkinci Göktürk ya da Kutluk devletini kurmasıyla sonuçlandı. 10 yıl içinde Tang hanedanı ve etraftaki kabilelere yapılan 47 seferin hepsini yöneten İlteriş Kağan hiç yenilmemiş devletini derleyip toparlamış eski gücüne ulaştırmış sakin tabiatlı her adımını ilmek ilmek dokuyan siyasi bir deha olmasının yanı sıra yenilmez bir komutanda olmayı başarmıştır. İlteriş Kağan ölünce yerine Kapgan Kağan geçti.

İlteriş Kutluk Kağan

               Çin’i korkutan Kurt: Çinlilerin ve Korelilerin Mu-ço adını verdiği Kapgan Kağan 691 yılında Kağan oldu. Kapgan Kağanın hedefi, tüm yay çeken bozkır kabilelerini Göktürk bayrağı altında toplamak, Çin tahakkümü altında olan Türkleri ana yurda geri çekmek ve Çini baskı altında tutmaktı. Bu hedef doğrultusunda 693-695 yılları arasında Çine birçok sefer yaptı 695 te Çine elçi göndererek barış yaptı Çin-Kitan savaşlarında Çini destekleyerek Kitanları büyük bir yenilgiye uğrattı-, Kitan seferinde Çin vadettiği tarım aleti, tohum, demir ve 50 yıllık tutsaklık döneminde Çine sığınmış olan Türklerin geri iadesi gibi talepleri yerine getirmedi. Kapgan Kağan yeni bir Çin seferine hazırlanırken Çin’in Türgişler ve Kırgızlarla ittifak yaptığı haberini aldı Tonyukukun da katıldığı seferle 696 yılında Kırgızları ani bir baskınla mağlup ederek Göktürk ülkesine bağladı ardından hızlı bir manevra ile Çine girerek Wei eyaletine saldırdı ardından Ting eyaletini elegeçirdi, Chao ve Ting şehirlerine girdi. Çinin 30 akınla vurulduğu 698 yılında Tonyukuk, Bilge ve İnel Altay dağlarını aşarak Bolçu savaşında Türgişleri ağır bir yenilgiye uğrattı. 702 yılında Soğdların üzerine gidilerek Soğd egemenliği kırıldı. 705 yılında Ming-Şa savaşında Çin ağır bir yenilgiye uğratılarak İpek yolu kontrol altına alındı. 712 yılına kadar zaman zaman ufak akınlar yapılsa da genel olarak kayda değer olaylar yaşanmadı, 712 yılında Emevilerin Türk bölgelerine dayanması üzerine bir dizi Göktürk-Emevi savaşları olsa da iki tarafta istediği sonucu alamadı geri dönerken Çik, Az, Dokuz Oğuz, Basmil boylarını hakimiyeti altına almak için bu boyların üzerine yürüyerek hepsini teker teker mağlup etti. Kapgan kağan sert bir yöneticiydi Göktürk tarihini iyi bilen Kapgan boyunduruk altına aldığı boyları isyan etmesinler diye sert yöntemler kullanıyordu onun bu sert tutumunu değiştirebilen tek kişi olan Tonyukuk ise devlet kademesinden uzaklaştırılınca Kapgan Kağan daha sert politika izlemeye başladı. 716 yılında Dokuz Oğuzların başlattığı isyanı bastıran Kapgan Ötükene dönüş yolunda yanında az adamı varken Bayurkuların pususuna düştü, Çinli bir casusunda bulunduğu bu saldırıda Kapgan Kağan öldürüldü kesik başı Çin İmparatoriçesine götürüldü.


Kapgan Kağan

               Kurt yediği ayazı unutmaz: Kapgan Kağan ölünce toplanan toy yerine oğlu İnel’i Kağan olarak seçti ancak isyan eden boylarla mücadele edemediği için 717 yılında Tonyukuk’un karşı çıkmasına Kut un alındığı bahanesiyle Kül Tigin darbe yaparak İnel Kağanı ve destekçilerini idam etti ve yerine Bilge’yi Kağan ilan etti. Kül Tigin Bilge Kağanla beraber ülkeyi yönetti her ne kadar Bilge Kağan olsadda Kül Tigin ordu komutanı olarak bir çok seferi yönetti kendi adına dikilen Kül Tigin Yazıtı onun kahramanlıklarıyla doludur Kül Tigin 731 de 47 yaşında ölesiye kadar kardeşine destek çıkarak eskiden olan taht kavgalarını engelledi iki kardeş birbirleriyle savaşmayıp aksine destek çıkarak Göktürklerin daha güçlü kalmasını sağladılar Kül Tigin’in Yuğ törenine bir çok devletten elçilerin gelmesi onun sadece Göktürkler içinde değil adının bilindiği her yerde saygı duyulduğunu gösterir. Bilge Kağan olduktan sonra töreleri yeniden düzenleyerek uygulamaya koydu ilk seferini 717 yılında Uygurlar üzerine yaparak büyük ganimetler elde etti. 718 yılında Karlukları yenilgiye uğratan Bilge Kağan yönünü Çine çevirdi ancak Tonyukuk Çin’e yapılacak bir sefere karşı çıkarak Bilge Kağanı ikna etti. Bilge Kağan Çine elçi göndererek barış teklifinde bulunduysa da teklifi reddedildi, 720 yılında Çin Basmiller, Tatabılar ve Kitanlardan oluşan büyük bir ittifak kurdu. Tonyukuk yönlendirmesiyle büyük savaş planı oluşturan Göktürkler, önce Basmilleri bozguna uğrattı. 721 yılı kışına denk gelen Çin seferinde Çin ordusu soğuktan yay çekemez yürüyemez haline geldi Göktürk ordusu ise iklim koşullarına alışkın olmaları sebebiyle Çin ordusunu mağlup etti böylece Çin ile 721 yılında barış yapıldı. İttifakın diğer üyeleri ilkbahardaki seferlerle ağır yenilgiye uğratılarak cezalandırıldı. Bu savaşlardan sonra Bilge Kağan Türk yurdunu geliştirmeye çalıştı, onun döneminde Ongin Yazıtı, Altun Tamgan Tarkan Yazıtı, Tonyukuk Yazıtı ve Kül Tigin Yazıtı dikilmiştir. Bilge Kağan Budizm dinini Göktürkler arasında yaymak istemiş, Türkleri yerleşik hayata geçirerek kale şehirler kurmayı hedeflemiş ancak Bilg Tonyukuk her fikre de karşı çıkarak Bilge Kağanı bu fikirlerden vazgeçirmiştir. Gittikçe damadı Bilge Kağan ile arası açılan Bilge Tonyukuk devleti zayıflatacak bir çatışmadan çekinerek kendine bağlı oymaklarla 722 yılında Tula nehri kıyısına çekildi ve 726 yılında orda öldü. 727 yılında Tonyukuk’un yerine gelen Buyruk Çor’u Çin’e elçi olarak gönderdi mevcut anlaşmaların yenilenmesi akabinde sınır bölgelerinde karşılıklı pazar kurma anlaşmaları da yapıldı. 734 yılında Buyruk Çor tarafından zehirlenerek öldürüldü, ölmeden önce zehirlendiğini anlayan Bilge Kağan Buyruk Çor, ailesini ve destekçilerini idam ettirdi.

2.Göktürk Kağanlığı

               Bozkırdaki kurtların sonu: Bilge Kağan zehirlenerek öldürülünce yerine oğlu Yollıg Tigin geçti onun devrinde Çin’e üç defa elçi gönderilmiştir, Yollıg Tigin döneminde genelde savaşlar olmamış ülke daha kültürel anlamda genişlemiştir. 739 yılında aniden ölünce yerine küçük yaştaki kardeşi Bilge Kutluk Tengri Kağan geçti. Tengri Kağanın yaşının küçük olması sebebiyle Tonyukukun kızı olan annesi ülkeyi yönetme çalışsa da 742 de Tengri Kağanın hükmünü tanımayan Basmil, Karluk ve Uygur boyları Basmil liderini kağan ilan ederek ayaklandı, ayaklanmaya destek veren Kağana bağlı Şadlardan olan Pan Kül Tigin  Tengri Kağanı öldürdü. Basmillerle mücadeleye giren Pan Kül Tigin öldürülünce yerine Göktürk soylularından Kutluk Yagbu Kağan oldu ancak Kutluk yabgu da ülkede otoriteyi kuramadı 742 yılı içinde o da öldürülerek Pan Kül Tiginin oğlu Ozmiş Kağan tahta çıkartıldı. Ozmiş Kağan ilk senesinde Çine bağlı gözüktü ancak otoritesini sağlamlaştırmaya başlayınca Çin’den bağımsız hareket etmeye başladı bunu sonucu olarak Ozmiş Kağan üzerine Çinliler ordu sevk etti yapılan savaşta Ozmiş Kağan kurtulsa da 744 yılında Uygurlar tarafından yakalanarak asıldı Ozmiş Kağanın kardeşi Kulun bey Kağanlık iddiasını devam ettirse de başarılı olamayarak 745 abisinin asıldığı yerde o da asılarak öldürüldü böylece Bozkırda bir daha hiç kimse Gökkağan iddiasında bulunamadı ancak Tonyukuk’un kızı Bilge Kağanın eşi İl İtmiş Bilge Hatun 745 yılında Çin’e sığındı, İl İtmiş Bilge Hatun Çin sarayında hoş karşılanarak prenses unvanı yanı sıra Bozkırdaki Türklerin Hükümdarı olarak tanındı. Ozmiş Kağanın ölümüyle 744 yılında fiili olarak İl İtmiş Bilge Hatunun tahmini 754 yılında ölümüyle hukuki olarak Göktürkler yıkılmıştır.

18 Temmuz 2023 Salı

 

                                     


                      GÖKTÜRKLER

   Göktürkler köken olarak Hunların bir kolu olan Aşina ailesinden gelmektedirler, Hun birliği dağılınca 500 kişilik bir oba halinde Cücenlere sığındılar Cücen kağanı onların Hun devletinin içinde demircilikle uğraşan bir topluluk olduğunu bildiği için Altay dağlarının güney eteklerine demircilikle uğraşmaları için yerleştirdi. Aşina’nın kelime anlamı Kurt neslinden gelen demektir. Göktürklerin yaratılış destanına göre düşmanları tarafından kılıçtan geçirilen Türk obasında sadece bir ayağı ve bir eli kesilmiş bir erkek çocuk dişi bir kurt sayesinde kurtulur, Türk mitinde Asena olarak adlandıran dişi kurt ile çocuğun on bir çocuğu olur Türk obası bu on bir çocuk sayesinde çoğalır eski gücüne geri kavuşur ve düşmanlarından intikamlarını alırlar. Efsaneye göre on bir oğuldan birisi Yizhi Nishidu dur ve Göktürklerin ilk Kağanı Bumin Kağan Yizhi Nishidu’nun soyundan gelir. Bumin Kağanın babası Ashina Tuwu Göktürklerin Büyük Yabgusu unvanını kullandığı Çin kaynaklarında belirtilmiştir, Ashina Tuwu ölünce yerine büyük oğlu Bumin geçti.

   Bozkırda bir kurt doğuyor: Bumin 542 yılında Batı Vey (Tabgaç) krallığı sınırlarında yağma hareketinde bulunmasıyla ilk kez Çin kaynaklarında kendisinden bahsedilmiştir, 545 yılında Batı Vey ile ticari ilişkiler kurulmuş karşılıklı elçi gönderimleri olmuştur. 546 yılında Cücenlere karşı ayaklanan Tölesleri ağır bir yenilgiye uğratan Bumin Cücen kağanı Anahuan’ın kızıyla evlenmek istedi. Ancak Anahuan’ın elçisi “Senin gibi demirci köle hangi cüretle benimle kızımı isteyebilir?” sözünü iletti, Bumin sinirlenerek elçiyi öldürdü ve bu olay neticesinde Cücenlerden bağımsız hareket etmeye başladı. 551 yılında Batı Vey Prensesi Chang ile evlendi, ertesi yıl Cücenleri ağır yenilgiye uğrattı Kağan Anahuan yenilgi sonucu intihar etti, Cücen Konfederasyonu dağıldı ve Bumin “İlig Kağan” unvanını alarak Ötüken merkezli tarihteki Türk adıyla kurulan ilk devlet olan Göktürk Kağanlığını kurdu. Devletin Batı kanadını yönetmesi ve genişlemesi için İstemi Yabgu ya verdi ve Kağanlığının ilk yılını doldurmadan 553 yılında öldü, yerine büyük oğlu İssik (Kara) Kağan geçse de o da ertesi yıl öldü, 554 yılında Bumin Kağanın diğer oğlu Mukan Kağan Göktürklerin başına geçti.

   552 yılında Bozkırda Cücenlerin dağılmasıyla büyük bir otorite boşluğu oluşmuştu, 1 er yıl arayla Bumin Kağan ve Kara İssik Kağanın ölümüyle yeni kurulan Göktürk devletinin de durumu zorlaşmıştı, böyle karışık dönemde başa geçen Mukan Kağan, Göktürkleri toparlayarak Bozkırda yeni güçlenmeye başlayan Kitanların gücünü kırdı, 555 yılında Çinin Tsi(Chi) topraklarına sığınan Cücenleri ortadan kaldırdı, ertesi yıl Kırgızları ve Kitanları Göktürk Federasyonuna bağladı, İstemi yabgunun Akhunlara saldırmasıyla Çin askeri destek göndermek istese de Mukan Kağan Çin ordularını ardı ardına bozguna uğrattı, bu sıralar Çin’de büyük bir iç savaş vardı, Mukan Kağanda bu ortamdan yararlanarak Çine seferler düzenledi. Göktürklerin akınlarını durdurmak ve desteğini almak için Çin devletleri birbirleriyle yarışırcasına Mukan Kağana elçilik heyetleriyle beraber çeşitli hediyeler gönderdiler. Mukan Kağanın kızı 568 yılında Kuzey Zhou İmparatoru Vu ile evlenerek İmparatoriçe Aşina adını aldı, bu evlilik sayesinde Kuzey Zhou’nun zenginlikleri Göktürk ülkesine akmış, Mukan Kağanda bu evliliği iyi kullanarak Çin üzerindeki baskısını artırmıştır. İmparatoriçe Aşina İmparator Vu öldükten sonra yeni İmpaatorun üvey oğlu olmasına rağmen Çin sarayında saygı görmüş Çin siyasetin etkin bir rol oynamıştır, bu durum İmparatoriçe Aşina 582 de ölesiye kadar devam etmiştir. 572 yılında Mukan Kağan öldüğünde Bozkıra tam egemen olmuş, Kore yarımadasından Hazarın batısına kadar genişlemiş büyük bir devlet bıraktı. Mukan Kağan yerinde ve zamanın şartlarına göre hareket eden, yeri geldiğinde sert yeri geldiğinde hoşgörülü davranan bir Kağan, savaş meydanlarında kurt kadar zeki bir komutan ve kudretli bir savaşçıydı. Ölmeden önce yerine oğlu Apa’nın değil de kardeşi Taspar ın geçmesini vasiyet etti.

Mukan Kağan'ın ölümünde Göktürkler

 Taspar Kağan Hükümdarlığa geçince abisi Mukan kağanın politikasını devam ettirerek Çindeki Zhou ve Chi devletlerine hakim tutumu korudu. Çok genişleyen devlette yeniden idari yapılanmaya giderek, ağabeyi Kara İssik Kağanın oğlu İşbara Kağanı doğuya, kardeşi Ju-tan’ın oğlu Börü Kağanı batı’ya göndererek kendisini Kağanlar Kağanı ilan etti. Taspar Kağan döneminde Göktürk yurdunda Budizm dini yayılmaya başlamış ancak Kağanın Budist olduğuna dair bir kayda rastlanılmamıştır. 577 yılında Göktürklerin desteklediği Chi Krallığı, Zhou Krallığı tarafından yıkılınca 578 yılının yazında Taspar Kağan sefere çıkarak Zhou Krallığı ordularını mağlup etti. 580 yılında taraflar arasında barış yapılarak Taspar Kağan Zhou Prensesi ile evlendi. 581 yılında ölünce Kağan olmak için Göktürk küçük Kağanları iç savaş başlattı, Taspar Kağan ölmeden önce Mukan Kağan’ın oğlu Apa’nın yerine geçmesini vasiyet etse de toplanan kurultay Taspar Kağanın oğlu Amrak’ın hakkı olduğunu söyleyerek Amrak’ı Kağan ilan etti, Amrak ülkede huzuru sağlayamayacağını anlayınca, İşbara Kağanın lehine hakimiyetten çekildi. Gergin geçen bu süreçte Aşina hanedanın olan hiçbir Yabgu Kağanlık iddiasından vazgeçmedi ve böylece Göktürk iç savaşı başladı.

 Batıda ise İstemi Yabgu önce Bumin Kağana sonra Mukan Kağana saygılı davranmış Taspar Kağana da gerekli saygıyı göstermiştir. Göktürk Kağanlığının güçlenmesinde büyük rol oynamış Sasanilerle birlik olup Akhunları yıkmış daha sonraları da Sasanilerle arası bozulunca Doğu Roma ile ittifak yaparak pek çok kez Sasanileri zor durumda bırakmış, Doğu Roma ile ortak Hareket ederek siyaseten Asya da üstün konuma gelmiştir.  

  Bozkırda ayaz: Kurultayda hiçbir iddiası olmayan İşbara birdenbire Amrak sayesinde Kağan oldu. Öte yandan devletin batı kanadını idare eden İstemi yabgu 576 yılında ölünce yerine Tarduş geçmişti ve Tarduş Taspar Kağanın ölmüyle bağımsız hareket etmeye başladı. İşbara Kağan olduktan sonra Ötükenden ayrılmadı, Amrak Moğolistanda bulunan Tuul Nehri civarında egemenlik kurdu, Apa ise Kuzeydeki bozkır topraklarına egemen oldu. Böylece devlet fiili olarak bölünmüş oldu.

 584 de İşbara Kağan Apaya saldırarak Apa’nın Taduş’un yanına kaçmasını sağladı, Apa Tarduşla ittifak olarak İşbara kağanın güç kaybetmesini bekledi. Apa üstünlüğü tekrar eline almaya başlamasıyla İşbara kendisini koruyabilmek ve Apayı yenmek için Çinlilerden yardım almaya karar verdi, İşbara Çin yardımlarıyla üstünlüğü tekrar ele geçirince Apa batıya çekilerek günümüzdeki Özbekistan kenti olan Paykent’e çekildi. Tarduşla ipek yolu hakimiyeti için arası bozulan Apa Tarduştan gerekli desteği bulamadı, 587 yılında hem İşbara hem Apa öldü. İşbaranın ölümüyle kardeşi Baga Kağan olsa da Göktürkleri birleştirmeyi başaramadı özellikle batı da önemli bir güç olan Tarduş’un hakimiyetini kıramadı. Tarduş’un 618 yılında ölümüyle yerine torunu Tong Yabgu Kağan geçti, 619 da Sasaniler ile yapılan savaşı kaybeden Batı Göktürkleri bu yenilgi üzerine Karluk ve On-Ok boylarının isyan etmesi üzerine çöküş evresine girdiler.628 yılında Tong Yabgu ölünce devlet ikiye bölündü. İkiye bölünen devletin Hazarın batısında kalan kolu Hazar Kağanlığını kurulmasında etkin bir rol oynadı, devletin doğu kanadı ise çıkan isyanlar sonucunda giderek Çin egemenliğine girdi ve 658 yılında tamamen Kağanlık yıkıldı. Diğer taraftan Baga Kağan döneminde Sui Hanedanının baskısı giderek Göktürkler üzerinde arttı, Baga Kağan bu baskılar sürerken ölünce yerine Kimin Kağan, o da ölünce yerine Şi-Pi Kağan geçti. Şi-Pi Çinlilerin baskılarını kırarak Doğu Göktürklerini tekrar toparlamayı başardı Çine verilen vergiyi durdurarak savaş ilan etti yapılan savaşta Çin ordusunu büyük bir bozguna uğrattı Göktürklere eski gücünü yaşatan Şi-Pi Kağan 619 da öldü yerine geçen Cu-lo Kağan Çinli Eşi tarafından zehirlenerek öldürüldü Çu-lo dan sonra yerine geçen kardeşi İl Kağan 630 yılında Çin’e akın etti bu seferlerin sonuncusunda Çinlilerin İl Kağan’ı esir etmesiyle birlikte Göktürk beyleri de Çin’e teslim oldular, böylece Göktürklerin esaret yılları başladı.   

 

3 Temmuz 2023 Pazartesi

AVAR KAĞANLIĞI


    
    Avarlar kim?
: Avarlar, Akhun devletinin kuruluşunda etkin bir rolü olan Hunların Uar boyunun Kuzey Kafkasya’daki halkları birleştirmesiyle ortaya çıkmışlardır. Avar ya da Apar karşı koyan direnen anlamına gelmekle beraber Göktürk kaynaklarında Apar, Rus kaynaklarında Obri olarak geçerler büyük bir ihtimalle kendilerine Avar dedikleri için Doğu Roma kaynaklarına da bu şekilde geçmiştir. Avarlar ile Cücenlerin hiçbir bağı olmayıp Cücenler Ön Moğol topluluğu olan Sienpilerden gelen bir topluluktur. Akhun Devleti Sasani-Batı Göktürk ittifakı ile yıkılınca Uarlar İstemi Yabgunun önünden kaçarak kuzey Kafkasya’da yaşayan Sabirler ile karşılaşmışlardır. Sabirleri iterek yollarına devam Avarlar Karadeniz’in kuzeyinden yola devam ederek Alanları da mağlup ettiler. Bölgede Doğu Roma İmparatorluğunun gücünü bilen Avarlar 557 yılında Doğu Roma’ya elçi göndererek ittifak anlaşması imzalanmıştır, böylece Avarlar Altın karşılığında Doğu Roma’nın bölgedeki düşman kavimleri olan Kutrigular, Sabirler, Antoklar ve Onogurlar üzerinde hakimiyet kurarak bölgedeki en büyük güçlerden birisi olmuşlardır. Ayrıca 556 yılında Kapgan (Mu-ço) Kağanın Cücenleri dağıttığı bilinmektedir, o dönemin dünyasında bir sene gibi kısa bir süre de Cücenlerin Kafkasya ya gelmeleri mümkün olmadığı için bu durum Cücenler ile Avarların ayrı iki kavim olduğu ortaya çıkarmaktadır.


         Panonya Kurtları: Avarlar Doğu Roma İmparatorluğunun ödediği altınlar sayesinde Avrupa Hunlarından boşalan otorite boşluğunu doldurarak Kuzey Karadeniz de hakim güç oldular. 562 yılında Bayan Kağanın önderliğinde günümüzde Macaristan ovası diye bilinen Panonya ovasında yaşayan Gepid krallığına saldırarak yıkmışlar ve başkentlerini Segedin’e taşımışlardır. Lombardlarla ittifak anlaşması imzalayarak Gepid Krallığını yıkan Avarlar Lombardları İtalya’ya saldırmaya teşvik ederek onların İtalya ya göç etmelerine teşvik etmişlerdir, bu kavimler göçünün son dalgası olmakla beraber Avarlar Lombardlardan boşalan araziye yerleşerek Frank Krallığı ile komşu olmuşlardır. 1.Bayan Kağan 568 yılında Doğu Roma’ya elçi göndererek verilen haracın arttırılmasını yoksa Doğu Roma topraklarını istila etmeye hazır olduğunu bildirdi. Avarlar diplomatik olarak Slav kabilelerini birbirine kışkırtmada başarılı olmuştur. Doğu Roma Slav saldırılarına maruz kalınca Bayan Kağandan yardım istedi böylece Slavlar üzerine yürüyen Avarlar kısa sürede Slavları mağlup etti ancak Doğu Roma artan haracını ödeyemez duruma gelince Avar-Doğu Roma savaşı çıktı. 602 yılında Bayan Kağan öldüğünde Avarlar, bugünkü Avusturya’dan başlayarak Pontik Bozkırlarına dek uzanan bir imparatorluk olmuşlardı.


         Bayan Kağandan sonra güçlerini muhafaza eden Avarlar 626 yılında Doğu Roma-Sasani savaşına Sasaniler tarafına katıldılar ve Slav kabileleriyle beraber İstanbul’u kuşattılar. Avarlar Sasani donanmasını beklemeyerek şehre saldırınca geri püskürtüldüler, Sasaniler Anadolu yakasındaki şehirlere saldırsa da başarısız oldular, Slav donanması ise Roma donanması tarafından yakılmıştır. Slavlar karadan da düzensiz saldıkları için Avarlar ve Slavlar geri çekilmek zorunda kalmışlardır. İlk defa İstanbul’u kuşatan Türkler, başarısızlıklarının suçunu Slavların üzerine atmasıyla Avar-Slav çatışması başlamış oldu. Avarların İstanbul önlerinde mağlup olması Bulgarlar ve onların etrafında toplanan Kutrigu, Utigu ve Onogurların ayrılmasına yol açtı. 640 yılında Hırvatların ayrılması, Avar-Slav savaşlarının her iki tarafında yıpranmasına neden olması Avarlara güç kaybettirdi. Avarlar Franklar, Bulgarlar ve Slavlar ile savaşları sonucunda ellerinde sadece Panonya ovası kaldı. Doğu Roma ile aralarına Bulgarlar yerleştiği için Doğu Roma ile daha fazla savaşmamışlardır. 670 yılına gelindiğinde Bulgarlar 4 kola ayrılmış, Avarlar Slav kabileleri ile tekrar anlaşarak Konfederasyona dahil olmalarını sağlamışlardır. Bu durum Avarların bölgesel konumlarını güçlendirdi ancak ne Avarlar ne Doğu Roma bir daha balkanlar üzerinde hakimiyet kuramadılar. 690 yılından itibaren Avarlar da artık yerleşik hayata geçmeye başladılar göçebe yaşam tarzını yarı yarıya bırakıp kentsel merkezlerde toplanan Avarların sayısı her geçen yıl artmıştır.

         788 yılına kadar Avarlar bölgede varlıklarını sürdürebilmek için barış politikasına yöneldiler. 788 yılında sınır anlaşmazlıkları yüzünden Bavyera Frankları ile yaşanan sorunlar yerini savaşa bıraktı. 788 yılında Ybbs Nehri civarındaki savaşı Franklar kazandı, Avarların direnişi devam etse de 791 yılındaki Şarlman önderliğindeki Frank ordusu karşısında etkisiz kaldılar. Avarlar Frank ordusunun önünden kaçarak şehirlere sığınıyordu o dönemde Avar atlarının hastalık sonucu telef olması, Frank ordusuna Slavların destek vermesi ve Avar kabileleri arasındaki çatışmalar Avarların Frankların karşısına ordu çıkartamamasına neden oldu. 796 yılında Pepin’nin seferleri ile Avarları gücü tamamen kırıldı ve Avar kabile reislerinin hepsi teslim oldular, Pepin ise ancak Hristiyan olmaları şartıyla onların yaşamasına ve otoritelerinin kabul edilmesine izin verdi. 804 yılında Bulgarlar bölgede güç gösterisinde bulunarak Franklara bağlı kalan Avarları bozguna uğrattı. Avarlar giderek Hristiyanlaşarak bölgedeki Avar etnik kimliği eridi. En son Avar kağanları Hristiyan olan Theodorus ve Abraham Bulgarlar karşısında Franklardan yardım isteseler de Franklar kendi iç meselelerine dönerek Avarları kendi kaderlerinde bıraktılar. Avar kağanlığı 826 yılında tamamen yok olarak bölgede yaşayan halklarla kaynaşmışlar en son 890 yılında Avar kalıntılarından söz edilse de bu Avar toplulukları da Macarlar tarafından asimile edilmiştir.

23 Haziran 2023 Cuma

Juan-Juanlar (Cücenler)

 

                                                           

             Juan-Juanlar Kim : Hun birliğinin dağılmasıyla ortaya çıkan Sienpi ve Tunghuların birkaç boyunun bütünleşmesiyle ortaya çıkan Ön-Moğol topluluğudur daha sonra Avrupa’da Panonia ovasında görülen Avarlar ile bir bağlantıları yoktur bu durum tamamen araştırmacılar tarafından karıştırılmış bir durumdur. Juan-Juan adına ilk kez bir aşağılama adı olarak “kaynaşan böcekler” anlamında Kuzey Wei (Kuzey Tabgaçları) İmparatoru Shih-Tsu’nun tutturduğu kayıtlarda rastlanır. Eski Türk kayıtlarında ise boylarının kısa olmasından ötürü Cüce soylular anlamında “Cücenler” olarak geçer. Dilleri eski Moğol dillerinden olan Sienpicedir. Sienpiler ve Tunghuların Hunlardan boşalan otoriteyi doldurmak için uğraş verirken Yu-Chu-Lu adında birisi çeşitli Sienpi ve Tunghu boyları üzerinde hakimiyet kurarak Bozkırdaki otoriteyi sağladı, böylece Rouran kağanlığı’nın temelleri atılmış oldu.


Cücenlerin siyasi haritası

               Yu-Çu-Lu ve Rouran Kağanlığı:  Çin kaynaklarına göre; Tabgaç (Wei) hanedanının ilk atası Tuoba Liwei’nin (219-277) saltanatının sonuna doğru başı kel ve kimliğini unutmuş bir adam esir edildi, Liwei’nin huzuruna çıkartılınca Liwei bu adama “başı kel” anlamına gelen Yu-Çu-lu adını verdi. Yu-Çu-Lu Tabgaç ordusuna alınıp süvari birliğine dahil edildi genç yaşında büyük başarılara ulaşınca ona komplo kuran generaller Yu-Çu-Lu’ya başarması imkansız bir görev verdiler. Yu-Çu-Lu görevi yapamayınca hakkında idam kararı çıkartıldı bunu duyan Yu-Çu-Lu -Lu 316 yılı civarında Gobi Çölünü yüz adamıyla beraber aşarak Sienpilerin bir boyuna kaçtı. Sienpiler arasında saygınlık kazanarak önce Sienpileri sonra Tunghuları etrafında toplayarak Rouran Kağanlığının temellerini attı ancak 330 yılında devleti kurmak oğlu Yu-Çu-Lu Che-Lu-Hui ye kaldı. Che-Lu-Hui den sonra Cücenler dağılmaya başladı ancak She-Lun (394-409) adındaki hükümdar birliği tekrar temin ederek kendisini Kağan ilan etti. Bozkırda ilk defa resmi unvan olarak “Kağan” unvanını kullanan ilk kişidir. She-Lun zamanında Sienpi boyları başka bir Han seçerek ayrıldılar, Tabgaçlarda bu durumu fırsat bilip Cücenler ile Sienpilerin arasında savaş çıkardı, yapılan savaşta Tabgaç destekli Sienpi ordusu galip gelerek She-Lun’u öldürdü. She-Lun ölümü savaşları durdurmayıp aksine daha da körükledi, 429 yılında Cücenler Tabgaçlara tekrar yenildi, Kağan Da-Tan savaştan sonra aklını yitirdi ve kısa süre sonra öldürüldü. Da-Tan’ın ölümüyle Rouran Konfederasyonu dağılmaya başladı bir yandan Sienpi saldırıları bir yandan da Tielelerin isyanıyla uğraşan devlet zayıfladı ancak 516 yılında Chou-Nu Kağan Tieleleri bozguna uğrattı, Sienpileri uzaklaştırarak isyan eden boyları cezalandırma seferlerine çıktı, Chou-Nu devletin otoritesini Bozkırda tekrar hakim kıldı ancak bir saray darbesiyle tahtan indirilerek idam edildi.

             Yıkılışları: Chou-Nu öldürülünce tahta A-Na-Kui (Anahuan) Kağan geçti ancak Po-Lo-Men önderliğinde Chou-No taraftarları isyan etti. İsyancılara güç yetiremeyeceğini anlayan A-Na-Kui Tabgaçlara sığındı. Po-Lo-Men Kağan iktidarını sağlamlaştırdığını düşünürken Tielelerin saldırısına uğradı ve o da Tabgaçlara sığındı böylece Tabgaç ülkesinde iki düşman Kağan sığınmış oldu. Tabgaçlar bu durumu kendi çıkarlarına göre kullanarak Cücen ülkesini iki Kağan arasında pay etti. Çok geçmeden Po-Lo-Men Tabgaç boyunduruğundan kurtulmak için Ak-Hunlara ittifak kurmayı planladı. Bu Plan açığa çıkınca Tabgaçlar Po-Lo-Men i tutsak etti ve bir müddet sonra Po-Lo-Men öldü böylece Anahuan tek başına Cücenlerin kağanı oldu. 534 yılında Tabgaçlar bölününce Anahuan Doğu Tabgaçları ( Doğu Wei) ile müttefiklik kurdu. İşler Batı Wei krallığının aleyhine dönerken Cücenlere bağlı Göktürklerin beyi Bumin Batı Wei Krallığı ile müttefiklik kurmasıyla güçler dengelenmiş oldu. 546 yılında Tieleler tekrar Cücenlere saldırdı, bu saldırıyı Bumin emrindeki birliklerle durdurmakla kalmayıp Tieleleri takip ederek onları tamamen bozguna uğrattı, Tielele hükümdarını öldürerek onları tehlike olmaktan çıkardı. Kazandığı bu başarılara karşın Kağanla kan bağı kurmak amacıyla Anahuan’dan bir prenses istedi ancak Anahuan ağır bir hakaretle bu isteği reddetti. Bumin bu duruma öfkelenerek isyan etti ve Anahuan’ın başkentini basarak onu öldürdü. Böylece Cücenler yok oldu ve Göktürk devleti kurulmuş oldu. Bumin kağandan kaçan Cücenler Tabgaçlara sığındı. Tabgaçlar Cücenlere destek çıkarak Göktürklerin üzerine gönderse de Kara Kağan tarafında ikinci kez orduları darmadağın edildi. Bu ikinci yenilgiyle bir kısım Cücenler tekrardan Tabgaçlara sığınırken bir kısmı da Sienpilere sığındı. Tekrar toparlanıp Göktürklere saldırmayı planlayan Cücenlere son darbeyi 553 yılında Kapgan  (Mu-Ço) Kağan indirdi. Bu savaş sonrasında hiçbir kayıtta Cücenlerin adı geçmemektedir. Cücenlerin çeşitli Ön-Moğol boyları ve Çinlilerin arasında kaynaşarak eridiği düşünülür.

6 Haziran 2023 Salı


 


Avrupa Hunları ve Attilla

               Büyük hun devletinin ardından da Asya Batı Hun devletinin çökmesiyle Batı hunları Kafkasya üzerinden Avrupa’ya doğru göçtüler bu göç dalgası bilinenin aksine bir anda değil gruplar halinde yaklaşık 300 sene sürdü. Bu grupları toparlayan Avrupa Hunlarının ilk Hakanı Balamir, Asyadaki Batı Hun hükümdarı Çi-çi’nin 9. Göbekten, Büyük Hun Şanyu’su Mete Han’ın da 15. Göbekten torunudur. Avrupa Hunları Balamir ile bugünkü Ukrayna bölgesine, Yıldız (Uldiz) ile Macaristan ovalarına hakim olup, Karaton ve Rua dönemlerinde Rus steplerine büyük ölçüde hakim olarak Avrupa Hun devletinin hakimiyet alanını genişlettiler. Attila’nın Babası Muncuk öldüğünde Avrupa Hunları 3lü yönetim ile yönetilirken Rua Büyük Kağan olarak merkezde, Aybars Doğu kanadını, Oktar Batı kanadını yönetiyordu. Muncuk ölmeden önce 406 yılında doğduğu düşünülen Attila, amcası Rua’nın gözetiminde eğitildi, ayrıca ilerde Katalon savaşında karşılaşacağı Romalı bir soylunun oğlu olan Flavius Aetius da bu dönemde Hun merkezinde rehin olarak kalmış Hun savaş taktikleri ile eğitilmiştir. Attila eğitiminin sonucu olarak Hun savaş taktiklerini, Got dilini, Latince ve Grekçeyi öğrendi. 434 yılında amcası Rua ölünce abisi Bleda ile ortak hükümdar oldu, Rua öldüğü sırada Hunlar, Macaristan ovalarından Kafkasya’ya kadar birçok kavme hükmeden Yarı Konfedere bir devletti.

Attila

                                    

Rua’nın ölümüyle Hunları kimin yöneteceğine dair bir dizi mücadeleler yaşandı, bu kanlı olaylar neticesinde Rua’nın oğulları Mamas ve Atakam Doğu Roma’ya sığındı. 435 yılında Margus’da varılan anlaşma ile iki kaçak kardeş teslim alınarak idam edildi ayrıca Margus anlaşmasında Doğu Roma daha önce ödediği haracın iki katına çıkarılmasını kabul etti. Doğu Roma sınırlarını güvenceye aldığını düşünen Attila ve Bleda Sasaniler üzerine yağma seferleri düzenledi bu seferler sonucunda Ermenistan bölgesin de bazı çatışmalara Doğu Roma bölgesin de geçtiği için karşı Roma saldırısına hazırlıksız yakalan Hunlar, geri çekilmekle beraber zengin Sasani topraklarından yüklü ganimetler elde etti. 440 yılında Hunlar, Doğu Roma İmparatoru 2. Theodosius’un haracı ödememesi ve Margo Piskoposunun Hun mezarlarını yağmalaması sonucunca Attila ve Bleda önderliğinde Doğu Roma üzerine sefere çıktı. Tuna nehrini geçen Hun süvarileri Tuna boyunda birçok şehri yakıp yıktılar o sıralarda Doğu Roma, Batı imparatorluğuna Kartacayı ele geçiren Vandallar ile savaşında destek veriyor hem de Sasani Şahı 2.Yezdigert ile savaşıyorlardı. Balkanlardaki Romalı birliklerin Vandallarla savaşmaya gönderilmesi Tuna hattını savunmasız bıraktı böylece Hunlar kolaylıkla kaleleri düşürüp nehir boyundaki şehirleri yağmaladılar. Doğu Roma İmparatorunu isteği üzerine ateşkes ilan edildi bu ateşkes ile İmparator birliklerini geri çağırmak zorunda kalarak ordusunu kuvvetlendirdi. Yeterince hazırlık yaptığını düşünen Theodosius 442 yılında Ateşkesi bozdu. 443 yılındaki seferde ilk defa koçbaşı ve kuşatma kulesi kullanan Hun birlikleri, sırasıyla Ratiara, Naisus (Niş), Serdica (Sofya), Philipopolis (Filibe), Arcadiopolis (Lüleburgaz)’i aldılar ve Asparın yönettiği Roma ordularını Konstantinopolis surları dışında bozguna uğrattılar. Atiila ve Bleda Konstantinopolis surlarının dayanıklılığından sefer yönünü değiştirerek Thesselonica (Selanik)’yı kuşatmak için geri döndüler ancak Callipol (Gelibolu) de ikinci bir Roma ordusu yollarını kesince yapılan savaşta Roma ordusu yok oldu bu savaş sonucunda İmparator barış istemek zorunda kaldı. Yapılan anlaşma ile Roma; ateşkes bozulduğu için ceza olarak yaklaşık 2000kg’a tekabül eden 6000 Roma Poundu altın, yıllık haraç 3 katına çıkartılarak 2100 Roma Poundu (yaklaşık 700 kg) ve her Romalı esir için 12 solodius fidye ödemeyi kabul etti.

445 yılında Bleda bilinmeyen bir sebep sonucunda ölünce Attila tek başına Hunların Hakanı oldu. 447 yılında Doğu Roma başkentini ve tüm Trakya’yı etkisi altına alan büyük bir deprem oldu, deprem sonucunda şehirler büyük zarar gördü ve Theodosius duvarı yıkıldı ayrıca deprem zaten olan kıtlığı daha da artırdı ve salgın hastalıklar daha arttı. Bu durumu bir koz olarak değerlendiren Attila Hun esirlerin geri verilmesini ve yerine getirilemeyecek daha birçok talebini İmparatora iletti, talepleri ret edilince 2.Doğu Roma seferine çıktı. Hun orduları Tuna’yı geçerek Daçya’ya ilerledi ve General Arnegisclus yönetimindeki Marcianopolis (Devne)’te konuşlanmış Roma birliklerini Utus savaşında yenilgiye uğrattı. İki tarafın ağır kayıplar verdiği bu savaş son Hun-Doğu Roma meydan savaşıdır. Utus savaşından sonra tüm Trakya yağmalandı ve Attila önderliğindeki Hunlar 2. Defa Konstantinopolis’i kuşatmak isteseler de o sıra Konstantinopolis’te çıkan veba salgını nedeniyle Attila geri dönüp Selanik’i yağmaladı, Makedonya ve Teselya’nın çoğu şehri yağmalanınca İmparator barış istemek zorunda kaldı. Yapılan anlaşma ile; vergiler 3 katına çıkarıldı, Tuna’nın güneyinde yer alan 5 günlük yürüme mesafesindeki alan Hunlara bırakıldı. Ancak barış müzakerelerinde karşılıklı elçi gönderimleri oldu bu elçilerden biri olan Hun elçisi Edecao İmparatorla beraber bir suikast planladı ancak Edecao, Hun Hakan’ının yanına dönünce planı ifşa ederek İmparatorun daha da aşağılanmasını sağladı sonuç olarak Thedosius birliklerini kuvvetlendirerek anlaşmadan daha iyi koşullarda kalkmasını bildi böylece 450 yılında yapılan barışla 447 yılı sınırlarına geri dönüldü.

Çocukluğunun bir bölümü Hunların arasında geçiren Flavius Aetius; Batı Roma İmparatorluğunda Son Gerçek Romalı olarak adlandırılan ve Magister Militum (günümüzde Genelkurmay başkanı) rütbesine kadar çıkan bir generaldi. İlk başlarda Hunlarla arası iyiydi hatta 433 yılında Hunların yanında sürgüne gönderilmesi onun için zor bir durum ortaya koymamıştı, sürgünden sonra Galya isyanlarında Hunlar sayesinde bir dizi muhaberelerden zaferle ayrıldı. Bu savaşlar esnasında Hun birliklerinin en zorlu yerlere gönderilip birçoğunun feda edilmesi sonucunda Aetius ile Attila’nın arası açıldı. 449 yılında Frankların kralının kim olacağı yönünde iki tarafın karşı karşıya gelmesi bu ayrılığı daha da pekiştirdi. İmparator 3.Velentinianus ablası Honoria’yı siyasi bir evlik yapmaya zorladı ancak Honoria mühür yüzüğünü bir mektupla Attila’ya göndererek onunla evlenmek istediğini bildirdi. Attila yapacağı Galaya seferi için neden ararken istediği fırsat ayağına gelmiş oldu, bunun sonucunda Velentinianus’a elçi göndererek Honoria’yı istediğini çeyiz olarak ta Galya’nın verilmesini teklif etti fakat İmparator talepleri reddederek Honoria’yı sürgüne gönderdi. 451 yılında Attila Hun birliklerinin yanında Gepidleri, Ostrogotları, Alamanları, Herulileri, Ren Franklarını ve birçok germen kabilesini toparlayarak Galya seferine çıktı. Attila’nın ordusunun çeşitli kaynaklarda mevcudiyetinin 500 bin kişiye yaklaştığı söylense de yapılan araştırmalar sonucunda tahmini olarak 120 bin civarında olduğu düşünülüyor. Attila ve ordusu Mainz’den sonra ikiye ayrılarak bir kolu Cologne üzerinden Tournai, Cambrai, Amiens, Beauvais şehirlerini kuşatarak yağmaladı ve Parise ulaştı, diğer kol ise Trier, Metz, Reims şehirlerini düşürerek Paris’e ulaştı, bu esnada Paris’ten vazgeçilerek Orleans şehri kuşatıldı ancak Orleans şehrinin direnmesi Flavius Ateius’a zaman kazandırdı. Flavius Aeteius Batı Romanın her şeyini seferber ederek Batı Roma ordusunun yanına Saksonlar, Bretonlar, Alanlar, Burgundlar, Salland Franklar’ından oluşan büyük bir ordu topladı. Orleans şehri düşecekken 14 Haziran’da Attila düşman ordusunun geldiğini öğrendi ve kendi ordusuna en uygun yer olan Katalonya’ya çekildi. 20 Haziran 451 günü Katalonya ovasında gerçekleşen savaşta iki tarafta bir kazanım elde edemedi. Gece’nin karanlığına kadar iki tarafta birbirine üstünlük kuramadı Batı Roma Müttefiklerinden Vizigot Kralı Theodoric savaş alanında öldü. Aeteius, Oğlu Torismund’a geri dönüp kardeşlerine karşı tahtı alması yönünde tavsiyelerde bulunarak Torismund’un ertesi gün savaş ayrılmasını sağladı, bunu yaparak Vizigotların Hunların mağlup edilmesi halinde daha da güçleneceğini ön görmesiydi her ne olursa olsun Aeteius çevrelediği Attila ve müttefiklerine saldırmak istemedi, Hun ordusu da geri savaş meydanından geri çekilerek başkentlerinin yolunu tuttu. Katalonya savaşı Batı Roma’nın son geniş kapsamlı askeri seferiydi, Attila’nın Galya seferi bazı başarılarına rağmen Galya’nın Hun hükmüne girmemesi sebebiyle başarısız sayılabilir.

Ertesi sene 452 yılında Attila doğrudan İtalya’yı hedefleyen bir sefere çıktı. Seferin gözüken amacı Honoria ile evlenme isteğiydi. Hunlar Alpleri aşarak Aquileia’yı zorlu bir kuşatmanın ardından düşürdü, ardından Padova, Verona, Milano ve Pavia düştü. Batı Roma orduları Hunları durduracak bir güçten yoksundu bu yüzden Aetius Hun ordusunu yavaşlatmak için Hunlardan öğrendiği vur kaç taktiklerini uyguladı. İmparator Valentinianus da Revanna’dan Roma’ya kaçmış ve Attila’ya göndermek için bir elçilik heyeti toplamaya çalışıyordu. Hun ordusu Po nehrine geldiği zaman nehri geçmeyerek orda konaklamaya başladı bunun nedeni Hun ordusunun hastalıklar ve kuşatmalar yüzünden ağır zaiyat almasıydı. Attila Po nehri kıyısındaki karargahında olduğu sırada içinde Papa 1. Leo’nun bulunduğu bir elçilik heyeti geldi. Attila’nın Papa Leo’yu saygıyla karşıladığı, Papa’nın diz çöküp Attila’ya methiyelerle yalvardığı dilden dile dolaşsa da dönemin kaynakları Attila’yı vahşi göstermekle kalmayıp zalim gösterdikleri için pekte tarafsız olmadıklarından dolayı böyle bir hadiseden bahsetmemişlerdir. Ancak Türk dünyasında Papa’nın diz çökerek yalvarması konusu birçok defa işlenmiştir, her ne olursa olsun sonuç itibariyle Batı Roma vergiye bağlandı ve Attila verginin ödenmemesi halinde tekrar geleceğini ima ederek İtalya’dan ayrılarak muzaffer bir komutan olarak ve yüklü ganimetleriyle ülkesine döndü.

Attila ve Papa Leo
453 yılında Attila Doğu Roma üzerine ya da Sasaniler üzerine sefer planlarken öldü. En makbul edilen görüş Germen kavimlerinden birisinin prensesi olan İdilko ile evlendiği gece zehirlenerek öldürüldüğüdür. Zamanın kaynakları Attila’nın herhangi bir hastalığı olduğunu yazmaması, Papa’nın, Batı Roma ve Doğu Roma İmparatorlarının suikast düzenleyip başarısız oldukları göz önüne alınınca Attila’nın zehirlenerek öldürülmüş olabileceği ihtimali kuvvetleniyor. Attila ölünce sırasıyla Altın, Gümüş ve Demirden oluşan iç içe oluşan bir tabutla, mezarında eski Türk geleneklerine uygun olarak kendi hazinesi, Atı ve kılıcıyla birlikte Tuna havzasında bir yere gömüldüğü düşünülüyor. Mezarın kazılmasında ve defninde bulunanlar öldürüldüğü için döneminde de ve günümüzde de Attila’nın mezarının nerde olduğu bilinmiyor. Attila ölünce oğulları arasında Taht kavgası başladı bir dizi çatışma sonucunda ortalık durulup İlek Hunların lideri olsa da Attila’nın sadık müttefik ‘i Gepid Kralı Ardarik önderliğindeki Cermen halkları isyan etti bu isyan sonucunda 456 yılındaki Nedao savaşında Hunlar ağır bir yenilgi alarak İlek öldürüldü, İrnek önderliğindeki Hunlar bir diğer Attila’nın müttefiki Ostorogot Kralı Valamir’e saldırdı ancak Valamir Hunları mağlup etti. İrnek ile Dengizek bu savaştan sonra ayrılarak İrnek doğuya doğru göç etti. Dengizek ise batı da kalarak Doğu Roma üzerine Yağma hareketinde bulundu. 469 yılında Bessianae Savaşında Dengizek’in birlikleri ağır bir yenilgi aldı ve Doğu Romalı kuvvetlerce yakalanarak idam edildi, kesik başı şehir şehir gezdirilerek Başkent’e ulaştırıldı. Kimi tarihçiler 456 Nedao savaşını Avrupa Hunlarıın yıkılışı olarak görürken kimi tarihçiler 469 yılında Dengizek’in idamını Avrupa Hunlarının yıkılışı olarak görür. Attila Avrupa Hunlarına en parlak devrini yaşatan Kağanıydı, o düşmanları tarafından yazılan kaynaklar da vahşi zalim olarak anılırken tüm Cermen kavimlerinde saygı duyulan bir liderdi. Din adamlarına saygısı vardı, yerine göre sert davranırken kendi halkı arasında seviliyordu.

 Günümüzde Macarlar kendilerini Attila’nın torunları olarak görmekle beraber Macarlar; Hunlarla beraber Asya bozkırlarından göç eden 6 ön-Macar kabileleri 3 Fin-Ugor kabileleri ile birleşip Hazar ve çevresinde kaldılar daha sonra bu Macar kavmine 3 kabile daha eklendiği ve tüm bunlara Macar denildiği düşünülüyor. Avrupa Hunları Avrupa’yı kasıp kavururken bir Macar oluşumundan söz etmek mümkün değildir. Hazar Kağanlığı döneminde 9.yüzyılın sonlarında Arpad’ın Macar kralı olarak tanınıp Peçenekler üzerine gönderilmesiyle Macarlar tarih sahnesine çıkar. Günümüzde somut kanıtlar olmamasına rağmen Macar Türkologların çoğu Macarların Türk olduğunu ya da Türklerle akraba olduklarını iddia etmektedir.

 

25 Mayıs 2023 Perşembe

 

                                                        Ak-Hun İmparatorluğu

Ak-Hunlardan önce: Mete Han’ın oğlu Ki-Ok Yüeçileri tamamen bozguna uğratıp Hanlarını öldürmesiyle geriye kalan Yüeçiler, Vusun ve Sakalar ile mücadele edip Afganistanın kuzeyine ulaştılar. Afganistan civarına hükmeden Grek asıllı Baktriya Krallığını yıktılar. Baktriya bölgesinde Yüeçilerin beş boyu yerleşik hayata geçip yerel halkla kaynaşmaya başladılar. MS 1. Yüzyılda bu beş boydan birisi olan Kuşanlar yabgusu etrafında toplanan Yüeçiler, Bagram’ı başkent ilan ederek devletlerini kurdular. Kısa sürede Hindistan’a doğru yayılmacı politika izleyerek, Ganj nehri boyunca bütün kuzey Hindistan’a hakim oldular. Diğer taraftan da Partları yenip Türkistan’ın büyük bir bölümünü yönetmeye başladılar. 2. Yüzyıldan itibaren zayıflayan Kuşanlar, Sasanilere yenilerek Pencap’ın kuzeyini terk ettiler. Ardından 4.Yüzyıl’ın başlarında Kuzey bozkırından ilk gelen Hun kitleleri Kızıl Hun boyunun etrafında toplanarak Kuşanları ağır yenilgiye uğrattılar. Bu yenilgiyle 320 yılında Kidarite Krallığı kuruldu. Kidarite Krallığı hakkında çok bilgi olmamakla birlikte yöneticilerinin Kızıl Hun obasında olduğu biliniyor, Krallığa Kidarite denmesinin nedeni ise en büyük Krallarının Kidarite olmasından kaynaklanır, 500 yılına kadar Baktriya ve etrafını yönettikleri düşünülüyor. 350-420 yılları arasında Kuzey bozkırlarından gelen Kuzey Hunları ve etrafındaki boylar önce Kidarite Krallığından Peşaveri, ardından Belh’i ele geçirdiler en sonda geriye kalan Kuşan beyliklerini ele geçirerek Kuşanlar devletine son verdiler.

Ak-Hunlar: Kuzey Hunları Afganistan bölgesine geldiklerinde Uar ve Ak-Hun boylarının etrafında birleşerek Kuşanlarla savaştılar. Sonraları Ak-Hun boyuna mensup Akşunvar ya da Aksuvar’ın yöneticisi olduğu Belh merkezli devleti 440 yılında kurdular. Ak-Hun boyu ile Uar boyunun yaptığı anlaşma ile Ak-Hun Kağan’ı 10 yıl da bir seçiliyordu ancak Aksuvar 10 sene de bir toplanan büyük toyda 4 defa üst üste Kağan seçilerek devleti 40 yıl yönetti. Aksuvar güçlü ve kudretli bir hükümdar olduğu için Baktriya unvanlarında olan Eftalanos unvanını kullandığı için Ak-Hun devletine Eftalitler de denildi. Sasanilerle önce iyi geçinip Hindistan taraflarına akınlar düzenlendi fakat sınır anlaşmazlıkları, ticari sorunlar yüzünden Sasanilerle savaşıldı. İpek yolunun önemli bir kısmını elinde bulunduran Eftalitler, İran coğrafyasının zenginliklerini sezince Sasaniler üzerine yoğunlaştılar. 450 yılındaki Sasanilerin içinde çıkan karışıkları iyi bir fırsat olarak gören Aksuvar bu olaylara müdahale ederek Sasani prenslerinden Firuz’u başa geçirdi. Firuz tahta geçince verdiği sözleri tutmayıp Sasani ordusuyla Ak-Hun topraklarına girdi, yapılan savaşı Aksuvar yönetimindeki Eftalitlerin zaferiyle sonuçlandı, Firuz ağır anlaşmayla serbest bırakıldı ve Sasaniler böylece vergiye bağlanmış oldu. Aksuvar’ın ölümüyle Ak-Hun ve Uar boyları toplanarak yeni bir hükümdar seçmek yerine iki boyun ortaklığında devlet işlerinin aksamadan devamını sağlayacak bir yönetim mekanizması oluşturdular. Bu dönemde devlet iki boyun oluşturdu beyler teşkilatı tarafından yönetildi, bu yönetim başarılı olarak devlet, Hazar denizinden Hindistan’ın içlerine kadar olan geniş bir coğrafyayı nüfuzu altına aldı. 480 yılına gelindiğinde toplanan toyda Toraman Kağan seçildi. Ak-Hunlar en parlak dönemini Toraman Kağan zamanında yaşadı. Bu dönemde Hindistan’daki Gupta Krallığı baskı altına alınarak vergiye bağlandı. İran’da Komünizm fikrine benzer bir düşünceyle ortaya çıkan Mazdek isyanını bastıramayan Sasani Şah’ı Kubad Eftalitlere sığındı. Toraman Kağan 30 bin kişilik ordusuyla isyanı bastırınca Şah Kubad ülkesine dönebildi. Toraman Kağan 515 yılında ölünce yerine oğlu Mihirakula geçti. Böylelikle ilk defa Toy Ak-Hun tahtının babadan oğula geçmesini onayladı. Mihirakula döneminde akınlar düzenlense de Eftalitler eski gücünde değillerdi ve giderek zayıflamaya başladılar. Mihirakula da ölünce Eftalitlerin çöküşü hızlandı. İranda Anüşirvan’ın devletin iplerini eline alması Orta Asya’da Bumin Kağan’ın Göktürk devletini kurması Ak-Hunları iki önemli düşmanla baş başa bıraktı. Her ne kadar Doğu Roma ile müttefiklik anlaşması yapılmak istenilse de başarısız olundu, 550 yılında İstemi Yabgu idaresindeki Göktürk ordusunun Ak-Hun topraklarına girmesiyle başlayan savaşlar 557 yılı sonunda Eftalitler ya da Ak-Hun İmparatorluğunun yıkılıp topraklarının İstemi yabgu idaresindeki Batı Göktürk ve Sasaniler arasında paylaşılmasıyla son buldu.

16 Mayıs 2023 Salı

 

Mete Han’dan Sonra Hunlar

Mete Han MÖ 174’te ölünce yerine en büyük oğlu Ki-Ok Çinlilerin kullanımıyla Lao Şang geçti.  Ki-Ok döneminde Çin, Hun askeri sistemini ve taktiklerini benimseyen reform hareketini başlattı ayrıca Hunlarla ticareti geliştirmek için kuzey sınırlarına küçük pazarlar açmaya başladı, bu pazarların amacı Hunları rahat bir yaşama alıştırarak Çin’e muhtaç etmekti. Çinlilerin Hunlar hakkında detaylı bilgiler edinmesini sağlayan Çinli vezir Chung Hang-Yüeh bu dönemde Hun merkezine elçi olarak gelmiştir. MÖ 166 yılına kadar Ki-Ok’un herhangi bir akın düzenlediği görülmedi, bu tarihte Ki-Ok babası Met Han’ın en büyük düşmanı olan Yüeçiler üzerine yürüdü yapılan savaşlar sonucunda Yüeçi Han’ı öldürüldü ve Yüeçiler yurtlarından ayrılarak Büyük Yüeçiler İli Nehri havzasına, Küçük Yüeçiler Tibet Platosuna göç ettiler. Ayrıca Yüeçi Han’ının kafatasından şarap kadehi yaptırılması hem bu zaferin büyüklüğünü göstermesi hem de İskit geleneğinin uygulanması açısından bozkır tarihi için önemlidir. MÖ 165 yılında Ki-Ok 140 bini bulan Hun ordusuyla Çin üzerine akın düzenlenmiş birçok ganimet elde edilmesiyle geri dönmüş ancak MÖ162 yılına kadar bu akınlar sürekli düzenlemeye devam edilmiştir. Çin İmparatoru Wen, Mete Han zamanındaki barış dönemine vurgu yaparak ancak barış yapabilmiştir. Ki-Ok MÖ 161 yılında ölünce yerine oğlu Kün-Çin geçti. Kün-Çin 34 yıllık hükümranlığı ile en uzun süre Hunları yöneten Şanyu olduğu bilinmektedir. Genel olarak barış ve huzur dönemi olarak kabul edilen bu dönemde Çin’in Hun reformları sonuçlarını vermeye başladığı dönem olarak kabul edilir. Ayrıca Çin iç karışıklardan sıyrılarak günümüzdeki Vietnam’a kadar olan geniş coğrafya ya hükmetmeye başlamıştır. Kün-Çin ölünce yerine kardeşi İçihise geçti. İçihise döneminde Hunlar, Çin politikaları sonucunda rahata kavuşmuşlar sürekli Çin ticari mallarına dayanan bir toplum olmaya başlamışlar. Bu dönemde başlayan bozkırdaki kıtlıkta eklenince Hunlar zor duruma düşmeye başlamışlardır. MÖ 119 yılında Hunlar, Han ordusuna karşı büyük bir bozguna uğradı fakat bu çatışmalarda Çin at yetiştiriciliği büyük bir darbe yediği için bozkırda Hun hakimiyeti devam etti. MÖ 102 yılından MÖ 73 yılına kadar geçen dönemde ipek yolu için Hun ve Han orduları sürekli karşı karşıya geldi, bu savaşların sonunda ipek yolunu Han Çinlileri tamamen hakimiyeti altına aldılar.  MÖ 56 yılında Hun tahtında Ho-Han-Yeh bulunuyordu, Ho-Han-Yeh artan kıtlık ve dağılan Hun birliğinden ötürü Çin’e sığınmak istedi ancak yapılan Toyda kardeşi Çi-Çi şiddetle bu teklifi reddetti. Yapılan savaş sonucunda Çi-Çi galip geldi ve Hunlar Batı ve Doğu olmak üzere bölündüler.


               Batı ve Doğu Hun Devletleri: Çi-Çi MÖ 54 yılında Batıya göç ederek Talas Irmağı civarında göçebe yaşamı terk ederek etrafı surlarla çevrili bir şehir kurdu ve kendisine başkent yaptı fakat bu hamle göçebe yaşama ve hareketli savaş taktiklerini benimseyen Hunlar için büyük bir hata oldu. MÖ 36 yılına kadar Hazar denizi kıyılarına devletini genişletti amacı tekrardan Büyük Hun devletinin gücüne kavuşmaktı ancak sert davranışları nedeniyle etrafındaki boylar arasında anlaşmazlıklar çıktı tavrını daha da sertleştiren Çi-Çi bu boyların kendisinden ayrılıp daha da batı’ya göç etmesine sebep oldu. MÖ 35 yılında Çin saldırılarına engel olamayınca başkent kuşatıldı, şehir savunmasına alışık olmayan Hunlar kısa sürede yenildi ve Çi-Çi Kağan ailesiyle beraber öldürüldü, böylece Batı Hun devleti yıkılmış oldu.  

               Batı’da bu gelişmeler olurken Çin’e sığınan Doğu Hunları Çin’den gelen desteklerle hayatta kalmış, Çin’in düşmanı Vang’a karşı savaşmışlardır. Ho-Han-Yeh ölünce yerine Hudur-Şi-Dagao geçti o da ölünce yerine Panu geçti. MS 48’de Pi, Panu’nun hükümranlığını kabul etmeyince etrafındaki 8 boyla beraber Güney göç ederek bağımsızlığını ilan etti böylece Doğu Hunları Güney ve Kuzey olarak ikiye ayrıldı.

               Güney Hunları: Pi her ne kadar bağımsızlığını ilan etse de Çin gölgesi altında yönetilmeye mecbur kaldı. Pi, kendisini tüm Hunların Şanyu’su olarak görüyordu bu sebeple defalarca kez Panu’nun yönettiği Kuzey topraklarına saldırdı ancak her defasında geri püskürtüldü. Çinliler Güney Hunlarını başta Kuzey Hunları olmak üzere bozkır kavimlerine karşı tampon bölge olarak kullandılar. Güney Hun toprakları Çi-Çi Kağanın egemen olduğu Talas’ın doğusundan başlayıp Çine kadar, Çin seddinin kuzeyinden gobi çöüne kadar olan coğrafyayı kapsıyordu. Güney Hunları iç karışıklıklar, kıtlık ve Çinlilerin baskısı sonucunda MS 216 yılına kadar yaşamıştır.

               Kuzey Hunları: Panu, Pi Kağanın 8 boyla beraber ayrılmasıyla Kuzeye Baykal gölü çevresine göç ederek bağımsızlığını ilan etti. Panu bölgede otoritesini sağlamlaştırmaya fırsat bulamadan Pi ve Çin ordusunun baskınlarıyla yüzleşti fakat bu baskınları geri püskürttü, Panu’nun daha sonraki baskınlardan birinde öldüğü düşünülür. Güneyden Pi’nin ardılı olan Hunların ve kuzey bozkırlarından çıkıp gelen Tiele baskınları sonucunda batıya doğru kaydılar. MS 181 yılında Sienpi Han’ı Tan Şıhuay Kuzey Hunlarını üst üste yenerek daha da batıya itmiştir. Böylece Kuzey Hunları yaklaşık 100 yıl içinde Baykal gölünden Hazar denizi kıyılarına itilmiştir. Çi-Çi Han’ın baskısından kaçan Hun boyları ile karışan Kuzey Hunları MS 350 yılına kadar küçük gruplar halinde Hazar bozkırlarından Avrupa’ya göç ederek Avrupa Hun devletini kurmuşlardır.

               Asya da kalan diğer bir Kuzey Hun grubu ise Afganistan bölgesine göç ederek bölgedeki yönetim boşluğundan yararlanarak Ak-Hun ya da Eftalit devletini kurmuşlardır.

11 Mayıs 2023 Perşembe



                                                           Hunlar ve Mete Han

               Asil atalar: Hunların kökeni birçok tarihçi tarafından araştırma konusu olmakla birlikte Ön-Türklerin ve Türklerin Göktürklere kadar yazılı belgeleri yoktur bu yüzden Hunları onların en büyük rakibi olan Çinli kaynaklardan öğrenmekteyiz ancak bu bilgilerde kısıtlıdır. Hun kütleleri büyük ihtimalle İskit Bozkır Konfederasyonunun bir parçasıydı, M.Ö. 9. Yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başlayan Ön-Türk diye adlandırdığımız topluluklar M.Ö. 4Bin yılına gelince İskit yönetimi altında tüm Bozkıra yayılan yarı-bağımsız topluluklar olarak hayatlarını idame ettiriyorlardı. Bu durumda Hunları oluşturan topluluklarda Selenge Irmağı civarında yarı-bağımsız olarak katılmış olmaları ihtimal dahilindedir, Selenge ırmağı vadisinde yapılan kazılarda Hun Şanyu’larının mezarları bulunması bu durumu destekler. Ölü ile birlikte gömülen eşyalarının arasında Yunan ve İran menşeili dokumaların bulunması da bölge ticaretinde etkin olduklarını gösterir. Hunlar Teoman önderliğinde bir devlet çatısı altında birleşmeden önceki Teoman ya da Duman’ın soyu kısıtlı bilinmezlikler içindedir. Çin hikaye anlatılarından yola çıkılarak oluşturulan kaynaklarına göre; Duman Kağan’ın bilinen ilk atası Natulu oğlu Ayie dir. Ayie’nin oğlu Tuvu Tanhu olup bu kişi de Duman Kağanın babasıdır. Çin hikayelerine göre Demire ilk şekil verip demirden aletler yapan Natulu’dur. Natuludan önceki Hun hanedan soyu bilinmemekle birlikte muhtemelen Duman Kağan’a kadar İskit koruması altında yaşamışlardır.

               Hunların birleşmesi: Duman kağan’ın babası Tuvu Tanhu ölünce toplanan büyük Hun toyundan Duman Kağan Hunların lideri olarak çıkmıştır. Babasının sağlığında ortaya koyulan hedefler doğrultusunda tüm Hun obalarını toplamış ve her boydan alınan askerlerle ilk Hun ordusunu kurarak Hun boylarının en iyi savaşçılarının olduğu kendisinin özel Muhafız birliği olan “Kartal Savaşçıları” birliğini de oluşturmuştur. Duman Kağan bu hareketiyle Hun obalarını tek çatı altında toplamakla kalmayıp Hunlara devlet bilincini aşılamakta önemli bir adım atmıştır. Duman Kağandan önce Hunların M.Ö. 5. Yüzyıldan itibaren Çin’e akınlar düzenlediği biliniyor hatta M.Ö. 318 yılına tarihlenen bir anlaşmaya göre Çin seddi Çinliler ile Hunlar arasında sınır kabul edilmiştir. Duman Kağan büyük toyda Hunların Ulu Şanyu’su seçildiğinde tarihler M.Ö.220 yılını gösteriyordu bu sebeple Büyük Hun İmparatorluğunun kuruluşu bu tarih kabul edilir. Duman Kağan Hunları birleştirmesiyle önemli bir güç oluşturarak civardaki göçebe halklara ve Çin’e akınlar düzenledi daha önceki akınlar gibi olacağı düşünen Çinli krallıklar Duman Kağan önderliğindeki Hun akınlarıyla korkunç bir yıkıma uğradılar şehirleri talan edilip orduları birer birer yenildi en sonun Duman Kağan ile anlaşmaya varıp vergi vermeyi kabul ettiler işte bu sefer neticesinde bir Çinli Prensesle evlenen Duman Kağan bir daha Çin’e akınlar düzenlemedi.

               Hunların Büyük Şanyusu: Mete ya da Mo-tun M.Ö. 234 yılında doğduğunda babası daha Şanyu değildi ancak Hunların asil bir boyuna mensup olduğu için iyi bir eğitim aldı. Babası Duman Kağan Çinli bir prensesle evlenip ondan bir çocuğu oldu, Duman Kağan eşinin telkinleriyle Mete’nin veliahtlığına son verip Çinli eşinden olan çocuğunu veliaht yapmak istiyordu ancak Türk töresine göre Türk hatunu Ay Kağan’dan olan has bir Türk’ün veliaht olması gerekiyordu. Duman Kağan bu sebeple Mete’den kurtulmak için onu savaşmayacağının garantisi olarak düşman Yüeçilere rehin gönderdi ardından Yüeçilere savaş ilan edip Mete’nin öldürülmesini sağlayacaktı ancak Mete savaş başlamadan Yüeçilerin elinden kaçtı. Babası daha Yüeçi topraklarına girmeden Mete yurduna döndü. Duman Kağan bu durumdan etkilense de esasen Hun beylerinin isyan etmemesi için Mete’ye göstermelik olarak hakkını vermek için emrine on bin çadırlık güçsüz çelimsiz askerlerden oluşan bir birlik verdi. Mete bu birlikleri en iyi şekilde besledi çocuk yaştakilerin olgunlaşmasını bekledi ve çok sıkı bir eğitime tabi tuttu en sonunda bu birlik Hunların içindeki en iyi savaşçılar oldu. Mete Çavuş oku ya da Islık oku denilen okun mucididir, Mete okunu nereye atarsa beraberindeki birliklerinde oklarını o tarafa atmasını emretti. Bir gün Mete en sevdiği atına doğru okunu fırlattı bazı askerleri Mete’nin hedefine okunu gönderirken bazıları tereddüt etti bu durumda Mete de okunu tereddüt edenlere doğrultu. Mete birliklerini kusursuz sadakat temelinde eğitince babası Duman Kağan ile ava çıktı. Bu av sırasında Okunu babasına doğrulttuğunda tüm askerleri de Şanyu’larına ok fırlattı böylece Duman Kağan öldü, Mete babasının otağına varıp Çinli üvey annesini ve üvey kardeşini de öldürttü ve tüm Hun beylerinin desteğini alarak 25 yaşında M.Ö.209 yılında Hunların Ulu Şanyu’su oldu. Mete Şanyu olduktan sonra ilk işi Hun birliklerini ondalık sisteme göre tekrar düzenlemek oldu bu düzen hala daha dünya da kabul gören askeri sistemdir. Moğol asıllı Donghular Duman kağan ölünce Mete’ye hem gözdağı vermek hem de Mete’yi küçük düşürmek için önce Mete’den atını istediler at Türk töresince kutsal kabul edilirdi ki Han’ın atını istemek büyük bir hakaret olarak algılanırdı toplanan toyda beyler Mete Han’a savaş ilan etmesini tavsiye ettiler ancak Mete Han atını Donghulara gönderdi. Bu sefer Donghular Mete Han’dan cariyelerinden birisini istediler Hun beyleri savaşı tavsiye etseler de Mete Han en güzel cariyelerinden birisini Donghulara gönderdi. Donghular bu sefer de Mete Han’dan önemsiz ot bitmeyen bir toprak istediler Mete Han yine Hun toyunu topladı beyleri bu sefer toprağın önemsiz olduğunu söyleyerek toprağın verilmesini tavsiye ettiler. Mete Han bu sefer beylerine “Atım ve cariyem benimdi ancak bu sefer istedikleri benim değil tüm Hunlarındır bu yüzden teklifleri kabul edilemez” diyerek beylerine önemli bir ders verir. MÖ 208 yılında Donghularla yapılan savaşta Hunlar galip gelerek Mete Han’ın daha önce verdiği atı ve cariye de geri alındı, Donghular vergiye bağlanarak Hun Konfederasyonuna dahil edildi. 5 sene içinde Yüeçiler hariç Kuzeydeki göçebe halkları da Hunlara kattı, Yüeçileri MÖ 203 yılında ağır bir yenilgiye uğratarak göç etmelerine sebep oldu. Ordos vadisinde yaşayan Tahin Türklerini MÖ 199 da yenerek tüm yay çeken göçebe topluluklarını Hun Konfederasyonuna dahil etmiş oldu. MÖ 200 yılında tüm ordularıyla Çin’e geniş çaplı bir akın başlattı, Çinli Han İmparatoru Gaozu 320 bin kişilik ordusuyla karşı koymaya çalışsa da Mete İmparatoru ve ordusunu Peteng (Baideng) kalesinde sıkıştırarak onları açlığa mahkum etti. Çin İmparatoru ancak Mete’nin eşine çeşitli hediyeler göndererek bu kuşatmadan kurtulabildi Mete İmparatorun kaleden çıkması için yolu açmakla beraber tüm ordusuna okları İmparatora dönük tutması emrini verdi. MÖ 198 e kadar Hunlar istedikleri gibi Çin’e akınlar yapmaya devam edince İmparator barış istedi. Yapılan anlaşma ile Çin vergiye bağlanıp Han hanedanına mensup Çinli bir prenses Mete’ye eş olarak gönderildi.

      Çin imparatoru MÖ 195’te ölünce tüm idareyi İmparatoriçe Lü Hou’ya kalır, Mete Han İmparatoriçeye bir mektup göndererek onunla evlenme niyetinde olduğunu söyler ancak İmparatoriçe teklifi nazikçe reddedip Çinli bir prenses gönderir. Bu olaylardan sonra Mete Han bir daha Çin üzerine akın düzenlemedi, Yüzehi ve Wusun krallıklarını Hunlara vergi veren devletlerden yaptı, Tarım Havzasına hakim olarak kendisine tabii vaha şehir devletleri kurdu. Bölgede otoriter sağlam bir güç oluşturarak Hunları Asya’nın en güçlü ulusu yaptı. MÖ 174 yılında öldüğünde geriye tüm yay çeken göçebe kavimlerin Hun ulusu altında birleştiği büyük bir İmparatorluk bıraktı. Mete Han’ın gücünün kaynağı ordusunun savaş zamanı toplanan sivillerden değil de sürekli eğitime tabii tutulan düzenli ve yıkılmaz bir sadakatle bağlı askerlerden oluşmasıdır. Kullandığı askeri taktikler o dönemde eşi benzeri görülmemiş taktikler olup düşmanları tarafından zekası saygınlıkla karşılanıyordu. Ondan geriye dünya halklarına kalan en büyük miras, kendisinin icat ettiği çavuş oku ve dünyada hala kullanılan en etkin askeri sistem olan ondalık sistemidir. Türk milletine bıraktığı en büyük miras ise Türk Kara Kuvvetleridir.


7 Mayıs 2023 Pazar

 



İskitler kim: İskitlerin ilk yurtları Altay dağları, Tanrı dağları ve Yenisey ırmağının yukarı kesimleri olduğu anlaşılmaktadır. Orta Asya bozkırlarından sivrilip çıkan İskitler etrafına o zaman ki tüm göçebe kavimleri toplayarak geniş bir alana hakimiyet kurmuştur. İlk dönem tarihleri bilinmezlikler içinde olup, akademik çevrelerce hala daha Pers ya da Türk olduğu tartışılır, İskitlerin ilk defa At ‘ı evcilleştirmesi, çok iyi Ok ve Yay kullanmaları, göçebe taktiklerinin ilk uygulayıcısı olmaları, Demiri ilk işleyen kavim olmalarından ötürü Türk olabilme ihtimalleri daha kuvvetlidir ancak konuştukları dilin ve inançlarında Pers etkisi olması son dönemde yapılan DNA analizlerinin Perslere daha yakın olması da Pers asıllı bir kavim olduklarını iddia edenlerin kanıtıdır. Türk Tarihinde ilk kurulan Türk devletinin Büyük Hun İmparatorluğu olduğu genel görüş olarak kabul edilse de ilk dönem Türk tarihi yazılı olmadığı için bilinmezlik içinde bırakılmıştır ancak bize Tarih öğretir ki Kavimler Uluslar birdenbire ortaya çıkıp devlet kuramazlar, devlet kurmak ulusların geçmişteki bilgi birikimiyle olur özellikle Büyük Hun İmparatorluğu gibi bir devletten ve Türk milletinden bahsediyorsak mutlaka Tarihin karanlık sayfalarında unutulmuş bir ön-Türk tarihi mevcuttur.


İskit Atlısı
 M.Ö. 8. Yüzyılda İskitler bulundukları bölgelerden yayılarak tüm bozkıra hükmetmeye başladılar ve Pontus Bozkırında ( Kuzey Karadeniz ve Kafkasya’yı içine alan geniş bölge) yaşayan Kimmerleri bir dizi savaş sonucunca bölgeden sürdüler. İlk defa Asur kayıtlarında adı geçen İskit hükümdarı Aspaka ( At anlamına gelen “Aspa” kelimesinden türetilmiş bir iskit adının Akadça dilindeki halidir) dır. Aspaka emrindeki göçebe ordusuyla Asurlarla müttefik olup Anadoluya kaçan Kimmerlere saldırmış, M.Ö. 678 yılında yapılan savaşta öldürülmüştür. Sonrasında Asur kaynaklarından bilindiği kadarıyla Bartatua ve Madyes İskit hükümdarı olmuştur. Madyes İskitlerin başına geçtiğinde Anadoluda ve Mezopotamya da kargaşa hakkimdi, Madyes önce Asurluları hakimiyeti altına aldı sonra Asurlularla birlikte Kimmerlerin son kalıntılarını Anadolu’dan temizledi bu seferde Traklar Anadolu’ya girince Traklar ve Müttefiki Frigleri mağlup etti M.Ö. 626 yılında Med Kralı düzenledği bir ziyafette İskit kralı ve soylularını katletti. İskitler bir dönem Mezopotamya ya karışmasalar da 30 sene sonra tekrar gelip Mezopotamya ya hükmedip Filistin bölgesine yağmaladılar. Ahamenişlerin Mezopotamya ya hakim olmasıyla bölgeden atıldılar.
Tomris

 Çeşitli kaynaklarda Massaget kraliçesi olarak geçse de dönemin kayıtlarında Sakaların Kraliçesi olarak geçen Tomris hatun, Ahameniş İmparatoru Büyük Kiros’u öldürmüştür. Daha sonraları Kiros’un soyundan gelen Büyük Dairus da İskitlere saldırmış ancak mağlup edilmiştir bu iki savaşta efsanelere konu olmuştur. İleriki dönemler de İskitler bozkırdaki birliği tutamamışlar dağılmışlardır. Karadenzin Kuzeyinde Asil İskit soylularının yönettiği İskit devleti Sarmatların bölgeye gelişiyle yıkılarak tarihe karışmışlardır. Sonraki dönemlerde İskitler kendilerini paralı askerler olarak gösterseler de M.Ö. 2. Yüzyıla gelindiğinde İskitler Anadolu’da ve Pontus bozkırındaki diğer kavimlere karışarak asimile olmuşlardır.

Ulu Kağan: Gerçekte kim olduğu bilinmeyen ama efsanelerde Afrasiyab ya da Alp Er Tunga olarak geçen Turan İmparatorluğunun hükümdarıdır. İskitlerin Hükümdarı olduğu düşünülür. M.Ö. 7. Ya da 6. Yüzyılda yaşamıştır, günümüze Alp Er Tunga‘nın Türklere ait destanı günümüze ulaşmamakla birlikte Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar ve Selçuklular soylarını Alp Er Tunga’ya dayandırmışlardır. Göktürkler döneminde dikilen Bilge Kağan ve Kül Tigin anıtlarında adı geçen Alp Er Tunga, İran kaynaklarında Firdevsi’nin Şehname adlı eserinde Afrasyab ya da Efrasiyab olarak geçer. Divan-ı Lügati’t-Türk’te de Şehnamedeki Afrasyab’ın İskitlerin Hükümdarı Alp Er Tunga olduğu belirtilmiştir.

Kutadgu Bilig’de ise;

Türk beyleri arasında adı meşhur ve ikbali ayan beyan ortada olanı Tunga Alp Er idi.

O yüksek bilgiye ve çok faziletlere sahip idi; bilgili, anlayışlı ve halkın seçkini idi.

Ne seçkin, ne yüksek, ne bilgili adam idi, zaten alemde ferasetli insan bu dünyaya hakim olurdu.

İranlılar ona Efrasiyab derler: Bu Efrasiyab akınlar salıp ülkeler fethedermiş.

Dünyaya hakim olmak ve onu idare etmek için pek çok fazilet, akıl ve bilgi lazımdır.

İranlılar bunu kitaba geçirmişlerdir, kitapta olmasa idi onu kim tanırdı?

Şeklinde geçer.

               Şehname de yazana göre Alp Er Tunga; Dedesinin intikamını almak için babasını ikna eder ve İran’a savaş açar, yapılan savaşta Turanlılar ( Şehname de Alp Er Tunga'nın milletine "Turanlılar" denilmiştir) galip gelir, İran hükümdarı Dehistan’a kaçıp oradaki kaleye sığınır, Kabil ülkesi hükümdarı olan Zal’ den yardım ister, Zal’ ordusuyla gelir Dehistan’da yapılan savaşı Efrasiyab  kazanınca Rey’e giderek İran tahtına oturur. İran tahtında bir Türk’ün oturduğunu öğrenen Zev tahtı almak ister ordular 5 ay savaşır kıtlık olur daha fazla insan ölmesin diye barış yapılır ve İran’ın kuzey tarafı Turanlılara verilir. Bir zaman sonra Zev ölünce Efrasiyab tahtı almak için tekrar savaş ilan eder, İranlılar tekrar Zal’ den yardım ister, Zal’ de yerine oğlu Rüstemi gönderir. Yapılan savaşı Rüstem kazanır tahta Keykubat’ı çıkartır. Keykubat ölünce yerine Keykavus tahta geçer. Keykavus Araplara yaptığı ziyaret esnasında tutsak edilir, Efrasiyab bunu fırsat bilip saldırır ancak Rüstem Keykavus’u kurtarır ve İran ordularını hazırlar. Yapılan savaşı Efrasiyab kaybeder barış yapılır. Efrasiyab her şeyi bırakıp bir adaya gitmeye karar verir ancak o dönem İran tahtında olan Keyhüsrev peşini bırakmaz ve adayı bulur. Ada da Efrasiyab kaçacakken onu yakalar ve boğarak öldürür. Şehname’yi Firdevsi yazdığı için burada taraflı davranarak destanın sonunu kendi milletinin hoş karşılayacağı gibi yazmış olma olasılığı yüksektir, destanın elimizde kalan parçalarından anladığımız kadarıyla Keyhüsrev barış için bir ziyafet düzenler Efrasiyabı da çağırır ve orda bir hile ile öldürür.

                              Alp Er Tunga öldi mü?

                              Issız ajun kaldı mu?

                              Ödlek öçin aldı mu?

                              Emdi yürek yırtılır?

28 Nisan 2023 Cuma

Türk Tarihine Giriş: Ön Türkler ve Oğuz Kağan


 




      Ön-Türkler: Türklük kavramının ortaya çıkışı bugün Türk olarak tanımladığımız toplumların tarih sahnesine çıkmasıyla neredeyse yaşıttır. Ön Türk olarak bahsettiğimiz Amerind halkı Milattan önce 8000 yılı civarında Aral gölü civarından Ötüken’e göç etmiştir. Çinlilerce Beyaz Irk denilen Ön Türk halkı da Tanrı dağlarından Ötükene göç ederek Amerind halkı ile birleşmişlerdir. Bu kaynaşım Bin yılın sonun da Kendine “Türk” diyen göçebe topluluğu ortaya çıkarmıştır. Yaklaşık 4 Bin yıl boyunca yaşayan bu Ön Türk toplumu Asya bozkırlarından Kafkasya ya kadar ki bölgede göç faaliyetlerinde bulunmuş, düzenli aşiret birliği sağlayarak devlet bilincinin temellerini atmışlar, ayrıca Aşiretlerin düzenini sağlamak için Töre denilen kanunlarla yaşantılarını sürdürmüşlerdir. M.Ö. 4000 yılına gelindiğinde Ön Türk toplumu Koyun, Keçi gibi göçe uygun hayvanları yetiştirmesi, kemik uçlu okları yapmaları, ilkel bozkır tipi yayı yapmaları sebebiyle bozkır yaşam tarzına adapte olup savaşçı bir toplum olmuşlardır bu sebeple düzenli teşkilatlı bir devlet kurmaları kaçınılmaz olmuştur. Tarihin karanlık sayfalarında kalan bu dönemde Ön Türklerin ya da Türklerin bir devlet kurduğuna dair delil bulunmamaktadır. Her ne kadar Sümerlerin Türk olduğu iddia edilse de Sümerlerin kesinlikle ÖN Türk ya da Türk halklarının ataları olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmamaktadır. Çeşitli İslami kaynaklarda ve Kaşgarlı Mahmut’un yazdığına göre Hz.Nuh’un oğlu Yafes’in oğlu Türk ilk Türktür. Modern tarihçilerden Azerbaycan Türkü Abbasgulu Ağa Bakıhanov (Ölümü:1847) Gilistan-ı İrem adlı eserinde “Türk; Yafes’in oğlu ve veliahtı olup adaletli ve itaatkar bir hükümdardı. Bütün Yafes soyu onun adıyla adlanır. Babası vefat edince kendisine Türkistandan otlaklar seçmiştir.” diye bahseder. Türlerle bağlantılı olduğu düşünülen Botay Kültürü; 3700’lü yıllarda Kuzey Kazakistan’da ortaya çıkmıştır. Tarihte bilinen ilk Atı evcilleştiren Botay kültürü, büyük yerleşim yerlerinde yaşarlar, çok yönlü ticaretle meşgul olup avcılık ve balıkçılıkla da uğraşırlardı. Bu kültürün tekerleği Neolitik çağ (Cilali taş devri: M.Ö.8000-5500)’ın sonuna doğru bulduğu düşünülüyor. En önemli Ön Türk kavmi İskitlerdir. Yaşam tarzları ve etrafındaki kavimlerin bahsettiklerine göre İskitler Göçebe yaşam tarzlarıyla, At binme marifetleriyle, Yay çeken tüm Bozkır kabilelerini birleştirmeleriyle ve görünüş olarak Türklerle oldukça benzerlik göstermektedirler. İskit Göçebe İmparatorluğu farklı bir konu olduğu için ve konumuzun dağılmaması için İskitler hakkında bu kadar bilgi vermek kafidir. Hunların İskit Konfederasyonu içinde bir kavim olduğu iddia edilmektedir. Çin kaynaklarında Huing-nu olarak geçen Hunların tarih sahnesine tamda İskitlerin dağıldığı M.Ö. 3 yüzyılda ortaya çıkması bu iddiaları kuvvetlendirir daha önce de dediğim gibi Türk tarihinin geniş bir bölümü karanlık kalmış olup bunun en büyük nedeni Türklerin yazılı belgelerinin olmaması ya da henüz o dönemde yazılan belgelerin gün yüzüne çıkmamasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca belirtmekte fayda vardır ki Göktürkçe diye adlandırılan yazı dili ilkel bir yazı sistemi olmayıp Türkçenin tüm kullanımlarını uyumlu olması bu yazı sisteminin yüzlerce hatta binlerce yıllık bir geçmişi olabileceği izlemini bize verir. Modern tarih yazımında Türk tarihi Hunlarla başlatılır, Teoman ya da Duman kağan Hunların bilinen ilk hükümdarıdır, Duman kağandan önceki Hun liderleri (büyük ihtimalle) İskit Konfederasyonunun bir parçası olarak bölge de varlıklarını koruyorlardı. Duman kağanın oğlu Mete (Mao-tun) Bölgedeki tüm yay çeken bozkır kabilelerini toparlayarak dünya tarihinde iz bırakan önemli bir kişiliktir, Mete han ile Oğuz Kağan’ın aynı kişi olduğu savı genel olarak kabul görmüş olsa da Oğuz Kağan’ın bambaşka zamanda yaşayan birisi olma ihtimali daha kuvvetlidir. Bu nokta da Ebulgazi Han’ın yazdığı Oğuznameye bakmakta fayda vardır.


      Oğuz Kağan: Ebulgazi Han (Ö. 1663) O dönemde Türkler arasında birçok Oğuznamelerin yazıldığını görünce kendisi de bir Oğuzname yazmıştır. Ebulgazi Han’ın Oğuznamesine göre; Nuh oğlu Yafes’in sekiz oğlu vardı: Türk, Hazar, Saklab, Rus, Menek, Çin, Kemari ve Tareh.Yafes yerine Türk’ü geçirdi, Türk de Issık göl etrafını beğendi, orada keçeden evini kurup oturdu. Türk’ün dört oğlu vardı: Tütek, Cigil, Barscar ve Emlak. Türk öleceği zaman yerini Tütek’e bıraktı; Tütek akıllı, devletli ve iyi bir hükümdardı. Acem Şahlarından Keyümers ile çağdaş idi. Bir ava çıkar, Geyik eti yerken bir parça et yere düşer onu alıp yediğinde pek bir hoşuna gider; orası Tuzlak imiş. Aşa Tuz salınmasını o çıkardı. Ondan sonra oğlu Amılca, sonra oğlu Bakuy dib Han sonra oğlu Kök Han sonra oğlu Alınca geçti. Alınca Han’ın ikizleri doğdu: Tatar ve Moğol. Babaları Türkistanı ikiye ayırıp doğusunu Tatara batısını Moğola verdi. Moğol Han’ın dört oğlu vardı: Kara-Han, Kür-Han, Kır-Han ve Or-Han. Moğol Han ölünce yerine Kara-Han geçti. Kara-Han’ın Uluğ Hatunundan yüzü ay, günden parlak bir oğlu dünya ya geldi, 3 gün anasını emmedi üç günün sonunda anasının rüyasına girip “sen iman etmedikçe ben senin sütü emmem” dedi, üç gün üst üste bu rüyayı gören Uluğ Hatun iman etti. Türk halkı Alınca Han’a kadar imanlı idi Alınca Han olunca Tanrıyı unuttular. Kara-Han zamanında sıkı kafir idiler, Baba oğlunun İman ettiğini bilse öldürürdü. O zaman oğlan bir yaşına gelince adı konurdu, Kara-Han oğlu bir yaşına gelince ulu bir toy düzenledi. Beylerinden oğluna bir ad verilmesini istediğinde beyleri cevap vermeden oğlan” Benim adım Oğuzdur dedi”. Böylece Ebulgazi Han Oğuz Kağanın soyunu Nuh- Yafes- Türk- Tütek- Amılca- Bakuy- Kök-Han -Alınca Han- Moğol Han- Kara-Han- Oğuz kağan olarak verir. Silsileye bakılacak olursa Hz. İbrahim ile Kara-Han’ın ve Oğuz Kağanın çağdaş olduğu düşüncesi baskın çıkmakla birlikte bu bize Mete Han’dan yaklaşık 1700 yıl öncesini yani M.Ö. 1900 yıllarını verir. Tevrat’ta Türklerden Ben-i Kantura oğulları olarak bahsedilmesi de bu durumu destekler. Kantura; Hz. İbrahim’in Sare ve Hacer’den başka 3. Eşi olup çeşitli kaynaklarla birlikte düşünüldüğünde Kara-Han’ın ya da Moğol Han’ın kızıdır. Hadislerde Kantura’nın Hz. İbrahim’in eşi olduğu belirtilmemiş ancak Kanturaoğullarının doğu da olduğu, bir gün gelip İslam hakimiyetini Araplardan alacağı anlatılır. Tevrat’ta anlatıldığına göre Hz. İbrahim Kantura’dan olan oğullarını çok uzak ve kurak bir yere gönderdi, Kanturaoğulları da Hz. İbrahim’e giderek kendilerini o kurak diyarlara göndermemesini istediler ancak Hz. İbrahim bu Allah’ın emridir diyerek onları gönderdi. Türk yazarlara göre bu Kanturaoğulları Orta Asya’ya gidip Hunların arasında çoğalmışlardır.

      Türklerin tarihi, bilinmezlikler içinde karanlıkta kalmış olup gün yüzüne çıkacağı vakti beklemektedir. Türkler doğu kültürlerini batıya ve batı kültürlerini doğuya taşımakta önemli bir rol üstlendikleri için özellikle Avrupa halkları Türklerden bahsetmeden kendi tarihlerini yazamazlar yazarlarsa da eksik yarım kalmış hikayelerden başka bir şey ellerinde kalmaz.